bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan
bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan
Tweet |
Angelika... ‘Yabancı kadın fotoğrafları sergisi’ olarak tanımlasak mübalağa etmiş olmayız sanırım. Hikâye türünde daha önce Derin Siyah, Kırmızı, Zilha Günü adlarını kitaplara imza atan Yıldız Ramazanoğlu, bu kez tamamen kadın dünyasının kapılarını aralıyor. Kadının sorumlu olduğu onca şeye rağmen, yazar olma mücadelesi harika tespitlerle sunuluyor okura.
“Güçlükle bulduğum işimi kitap yazma sevdasıyla bırakıp eve kapanmanın anlaşılır bir yanı yoktu yakınlarıma göre.” diyerek durumun ne denli vahim olduğunu gözler önüne seriyor Ramazanoğlu. Bir erkek için yazmak saygınlık ifadesi iken, bir kadının yazması hastalığa dalalet edecek derecede tehlikeliydi belki de.
Hayata dair ‘acı ama gerçek’ dedirten, yerinde ve kıymetli tespitler
Onca iş güç arasında ıskaladığımız güzelliklerin; hacimce küçük, pahaca büyük mefhumların bir hikâyeye ne çok yakıştığını örneklendiriyor yazar bu kitabında. Yoğunluk nedeniyle kardeşlerin dahi kafelerde buluşması, hayatın her zaman beklentilere cevap vermemesi, sosyal çevre baskısına direnme, mazi analizi ve geç gelen itiraflar, aile içi iletişim, dine bakış açısı, algı hataları, şiire ayrılamayan vakitler vb pek çok konuda çıkarımlara rastlamak mümkün Angelika’da.
Takas edilen çocuklar
Kitaba adını veren ‘Angelika’ adlı hikâye hayli ilginç. Kitabı kapatıp uzunca bir süre muhayyilemde yaşadığım, “sahi, böyle olsa ne olurdu?” diye kendimce sorguladığım bir hikâye. Alman ve Türk iki ailenin çocuklarını bir yıllığına değiş tokuş etmeleri ve bu durumun çocukların zihninde bıraktığı izlekler... ‘Anlaşmalı üvey çocuk’ ile yaşanan olaylar ve bu durumun psikolojik sonuçları ne de güzel hikâye ediliyor.
Her şeyi kaydeden kadın
Artist olmak isteyen bir kız çocuğu... Ancak ailesi sokağa çıkmasına dahi müsaade etmiyor. Sonrası tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Artist olma hayallerine rağmen evlenip bir Anadolu kentinde sade bir hayat sürmek zorunda kalıyor kadın. Anılar pencere önünde yetiştirilen çiçekler gibi. Buğulu gözlerle geçmişe gidiliyor. Tam bu noktada anlatıcımızı şaşkınlığa düşüren bir olay oluyor. Artist olma hayali ile yatıp kalkan kız, kayda alıyormuş meğer olup biteni.
At Hikâyesi, Angelika’nın Unutuşu, Alissa Yolu, Müberra’nın Kaydetmesi, Hüküm, Şairle Randevu, Sinemacı Kadınlar... Toplam yedi hikâyeden oluşan kitapta, Türkiye’ye gelin olarak gelen Avrupalı kadının gizli dünyasından, çocukluğu artist olma hayali ile geçen kızın evlilik öncesi ve sonrasındaki hayatına, geçici bir süre için ağabeyinin yabancı bir ülkeye gitmesini ve yabancı bir kızın kendisine kardeş yapılmasını kabullenmek zorunda bırakılan bir kızın dünyasından, yazar olmak için erkeğe oranla bin bir türlü zorluğa katlanmak zorunda olan ve bir türlü anlaşılamayıp kendi kurduğu dünyada ‘bilinmeyen’ rolünü üstlenen kadına; tanınmış, büyük bir şair ile buluşacak olan bir kızın hislerine kadar tamamı ‘kadınlık halleri’ni yansıtan hikâyeler çarpıcı bir şekilde anlatılıyor kitapta.
Samimiyet, gözlem gücü, akıcı anlatım, sade bir dil, derin karakter analizi... Ramazanoğlu’nun hikâyelerinde bu öğeler fazlasıyla mevcut. Bir hikâye kitabında kaç satırın altını çizebilirsiniz en çok? Üç, beş? “Hayır efendim, ben tamamını çizmek isterim!” diyenler ve kadınların sıradan görünen, fakat anlamaya ve anlamlandırmaya değer hayatlarına misafir olmak isteyenler için ideal bir kitap Angelika.
Eyüp Akyüz dunyabizim.com