bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

Kuran, Benim Hırsızıma Nasıl Bakıyor?

Rıfat Yörük ve Mevlüt Peker, HaBertaraf'ı ziyaret eden Araştırmacı Yazar İhsan Eliaçık'a sordu. Eliaçık, pek konuşulamayanları konuştu...
facebook-paylas
 Tarih: 21-04-2010 10:08:00

Kuran, Benim Hırsızıma Nasıl Bakıyor?

 

 

 

 

 

Araştırmacı Yazar İhsan Eliaçık. 1993'te basın mesleğine beni bağlayan adam. İlk patronum, aynı zamanda bana patronluk yapmayan tek patronum. Hep ağabeylik yapan ama kendisine -hegemonik diye- hiç ağabey dedirtmeyen İhsan Eliaçık'la pek konuşulmayanları konuştuk. 12 Eylül'de 1 yıl kaldığı Mamak Cezaevi'nde hep işkence gördüğünü ilk duyduğumda çocuk yaşındaydım. Onlarca insanın işkenceden ölümüne tanık olan İhsan Eliaçık'ın bugün üzerinde fiziksel -kimbilir belki ruhsal bile- izleri var hâlâ darbelerin. Darbecilerin karşısına getirilmesini en çok isteyen olmasına rağmen Ergenekon operasyonları ile ilgili kabullenemedikleri de var.

İşte satırbaşları:

- Numan Kurtulmuş, Eliaçık'ın hangi tanımını slogan yaptı?
- İnfak etmeyen zengin Müslümanlar hırsız mı?
- İslam'ın en temel mesajı nedir?
- Namaz, oruç, hac ibadet değilse ibadet nedir?
- Hiç bilinmeyen en büyük sünnet ne?
- Peygamber neyi vasiyet edecekti ama Hz. Ömer izin vermedi?
- Hz. Muhammed Medine'ye girince ilk ne yaptı?
- Müslümanların "emanet-hibe" yanılgısı nasıl hırsız yapıyor?
- Para biriktirip de infak etmeyenleri ne bekliyor?
- Kur'an, "Benim hırsızım"a nasıl bakıyor?
- İslam'da kol kırılınca yen içinde kalır mı?
- Eliaçık neden hep dindarları eleştiriyor?
- Ergenekon operasyonlarından önce ne yapılmalıydı?
- Yazar Eliaçık kaç yıl işkence gördü, kaç insanın ölümüne şahit oldu?
- Ergenekon operasyonları ABD'nin BOP projesi mi?
- 12 Eylül ve 28 Şubatçıların üzerine neden gidilmiyor?

-Hakkınızda internet sitelerinde, bilhassa sözlüklerde "Müslüman Komünist" tanımı kullanılıyor. Nereden çıktı bu?
Klasik laik-dindar çekişmesi içinde her iki tarafın içindeki pislikler ortaya çıkmıyor. Halbuki her iki tarafın pisliklerini, kendi içindeki vicdan sahiplerinin ortaya çıkarması gerekiyor. Son zamanlarda ben buna çok özen gösteriyorum. Böyle olunca da sevmiyorlar, Komünist ilan ediyorlar. "Yıllardır beklediğimiz an geldi, tam nimetlere konmaya başladık kardeşim sen de nereden çıktın?" diyorlar. En yakınlarımız bize tavır almaya başladı. Mülkiyet, para-pul meselesi öyle bir şey ki, kırk yıllık dostluklar bir anda dağılıyor. Bir anda kırk yıllıkmış gibi dostluklar kuruluyor. Adam diyor ki: "Tamam kardeşim her şeyi söyle. Hurafelere karşı çık, mucizeyi inkar et, cin yok de, şeytan yok de... Tamam bunlara bir şey demiyoruz ama mülk meselesine girme. Oraya dokunma." Halbuki İslamî çevrelerin çöktüğü yer burası. Hepsi çökmüş vaziyette. Yerlerde sürünüyorlar haberleri yok. Koskoca bir AK Parti iktidarı var. Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, belediyeler bu iklimden çıkan insanların elinde. Ama önceki ANAP Hükümetinden ne farkı var? Geleneksel Türk siyasetinden ne farkı var? Bir ekip gelir, iktidar zenginleri üretir. Bir başka ekip gelir, onlar da kendi iktidar zenginlerini üretir. İşte şimdi sıra AK Parti'de. Bunlar da kendi iktidar zenginlerini üretiyor.

-Siyaset neden vardır o zaman?
Siyasete, iktidar zengini üreten mekanizmayı yok etmek için girilir. Siyasetin amacı budur. Siyasete girmek isteyenler bana sorduğunda, bunları söylüyorum şaşırıyorlar. Siyasete girdiğin zaman kamu adamı oluyorsun. Dine hizmet ile devlete hizmet bu anlamda aynı. Osmanlıca da 'din-ü devlet' kavramı vardır. İki kavramı birleştirmişlerdir. Devlet herkese ait olan bir kurumdur. Din de herkese aittir. Bunlara hizmet etmeye soyunmuşsan sen kamu adamı olursun. Kamu görevinde sana verilen maaş dışında her hangi bir talepte bulunamazsın, herhangi bir mülk artışına giremezsin. Malın mülkün artıyorsa bunun hesabı sorulur. Kamuya ceketinle gelip ceketinle gideceksin. Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceksin.

-Bu söylemi SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da kullanıyor...
Benim yazılarımda çok eskiden beri zikrettiğim bir tanımdır. Kullanıyor olabilir. Kullanması güzel. Daha sosyal demokrat bir söylem içinde.

-Ceketiyle gelip ceketiyle giden bir lider var mı?
Bunun en büyük örneği Peygamber Efendimizdir. Bak Peygamber'in hayatına: ceketiyle gelmiş, ceketiyle gitmiş. Peygamberliğe başladığında ne ise hayatı bittiğinde o. Dünyanın ezeli ve ebedi örneği bu işte.

-Onlarca kitabınız var, günde iki-üç konferans veriyorsunuz. Maddi anlamda dönüşü oluyordur. Siz bu anlamda örnek alıyor musunuz?
-Ben otuz yıldır bu işle uğraşıyorum. Ne evim var ne arabam var. Kirada oturuyorum, otobüs kullanıyorum. Ben kamu adamıyım.

İHTİYAÇTAN FAZLA MAL BİRİKTİRMEK HIRSIZLIKTIR

-Kamu derken?
Kamu derken illaki devlette çalışman gerekmiyor. Kamu işi yapıyorum. 20 kitap yazdım. Onbinlerce sayfa yazı yazdım. Konuşmalar yaptım. Kamu için. Bu meslekle mal da biriktirilebilir. Ama benim görüşüme göre mal biriktirmek haramdır. İhtiyaçtan fazla mal biriktirmek hem haramdır hem de hırsızlıktır. İhtiyacın kadarını alacaksın geriye kalanını infak edeceksin. Bunu söylediğiniz zaman solcu oluyorsunuz, Komünist diyorlar.

-Mal infakının İslam'da yeri nedir?
İnsanlar İslam'ın bu tarafını unutmuş. İslam'ı sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve hacca gitmekten ibaret görüyor. Ritüeller kalmış sadece. Şu anki dindar-muhafazakâr anlayışa göre İslam'ın şartı üçtür: Başörtüsü, 5 vakit namazını göstere göstere kılmak, antikomünist olmak! Bu üçüne dindarlık deniliyor. Küllen yanlış.

İSLAM'IN EN TEMEL MESAJI

-Hayli eksik ve yanlış galiba?
Tamam namaz kılmak var, başörtüsü de var ama bunlar İslam'ın evrensel şiarları değildir. Dinin direği adalet ve dürüstlüktür. Dinin özü kardeşliktir, paylaşımdır. Elindekini başkasıyla bölüşmektir. Hak-hukuk gözetmektir. Başkasıyla hegemonik ilişkiye girmemektir. Patronlar çalışanlarına karşı efendi-köle yaklaşımı içinde. Cemaatlerde abilik kavramı var. Bu da hegemoniktir.

Birisi geliyor, Peygamber'in oturdğu meclise. "Hanginiz Muhammed?" diyor. Peygamber'i tanıyamıyor. Nasıl tanısın. Hz. Muhammed topluma karışmış. Ne bir abi gibi, ne bir şeyh gibi, ne bir üstat gibi. Kılık kıyafet oradakilerden birisi gibi. Hegemonik ilişkiyi yok etmiş. Sen bir tarikata gitsen, "Hanginiz şeyh" diye sorar mısın? Bakacaksın, kim yüksek bir tahtta oturuyor, kimin etrafında pervane olunuyor, kimin eli ayağı öpülüyorsa o şeyhtir. Bir partiye git, genel başkan hemen belli olur. Hiyerarşi vardır, protokol vardır, kasılma vardır, insanlara efendi-köle ilişkisi sergilenir. Peygamber'e "Hanginiz Muhammed?" diye soruyor.

Anayasa Mahkemesi Röportörü Doç.Dr. Osman Can da bir toplantıda aynını söylemişti. "Başkanım mı diyelim" diye soranlara "Böyle hegemonik ilişki olmasın" demişti, "Sıcak bir ilişki olsun, arkadaşlık havasında" demişti. (Gülüşmeler)

Peygamberimiz etrafındaki insanlara "Ashabım, arkadaşlarım" derdi. Peygamberimizin müridleri, talebeleri yoktu. Arkadaşları vardı. Eşitlik gibi. Peygamberimiz sıradan bir sıradışı idi. Dışarıdan baktığınızda sıradandı ama konuşunca onunla sıradışı olduğunu görürlerdi. Zaten o sıradışılık ona bu sıradanlığı öğreten bir sıradışılık.

Adam evleniyor, karısıyla hegemonik ilişkiye giriyor. Yani "Senin sahibin benim, seni satın aldım" gibi hareket ediyor. Halbuki gönüllü sözleşmeden doğan yükümlülükler, karşılıklı olarak yerine getirilmelidir. Evinizde, işyerinde bu böyle olmalıdır. Devlet-millet ilişkisinde de böyle olmalıdır. "Siz bunu yapacaksınız ben bunu yapacağım" denilir ve ona uyulur. Kimse kimsenin efendisi, kimse kimsenin kölesi değildir. İslamiyet "Mülk Allah'ındır" diyor. Tüm iktidar, mal, servet Allah'a aittir. "Hepiniz yoksulsunuz, zengin olan Allah'tır" ayeti gereğince bir Müslüman'ın kendisine "Ben zenginim" demesi bile edebe mugayirdir, edepsizliktir. İslam'ın en temel mesajı bence bu.

Namaz köklü bir ritüel. Sümerlere kadar gidiyor. Tabletlerde ellerini göğüslerine bağlayarak güneş karşısında yanyana dimdik duran kadın ve erkek figürleri var. Rüku da aynı şekilde. Kur'an bunu devam ettiriyor, güneşe karşı değil de "Allah'a karşı yapın" diyor. Dinin ritüel bir boyutu var. Namaz, oruç, hac, abdest gibi. Bunlar ibadet değildir. Nüsuktur. Ritüeldir. İslam da ritüelleri en az olan dindir. İslam'ın yüzde 5'i kadarını teşkil eder. Yüzde 95'i hayatla ilgilidir. Hukukla ilgilidir. Politiktir. Ahlakla ilgilidir. İtikatla ilgilidir. İnsanlara gülümsemek mesela ibadettir. Nezaket, cömertlik, kardeşlik vs ibadettir. Şu an bu tam tersine çevrilmiş durumdadır. Din üç-beş tane ritüele bağlanmış. Diyanet teşkilatı da sadece bu ritüellerden sorumlu kılınmış. Diyanet camilerde namaz kıldırır. Ezan okutur. Hacca götürür getirir. Bankacılıkla, faizle, tefecilikle, haksız kazançla, mülkiyetin bölüşümü ile ilgili hiçbir şey söylemez. Görevi o değil çünkü. Faiz için Kur'an "Allah'a ve Resul'üne savaş açmak" değerlendirmesi yapıyor. Hiçbir şey hakkında bu benzetme yapılmamıştır. Faiz yiyenler Allah'a ve Resulüne savaş açmaktır. Kapitalizm'in temeli zaten faizdir. Dolayısıyla Kapitalizm, Allah'a ve Resulüne savaş açmaktır. İhtiyaç fazlası zaten hırsızlıkken, alınteri dökmeden faiz yoluyla edinilen para Allah'a savaş açmak anlamına gelir.

KUR'AN'IN İLK KISSASI

-Zenginlik konusuna dönmek istiyorum. "En temel mesaj bu" dediğiniz için de en çok "vermek" konusu üzerinde duruyorsunuz galiba.
Kur'an-ı Kerim'de "vermek-dağıtmak" ile ilgili ayetler, namaz ve hac gibi ritüel ibadetlerden onlarca kat fazla. Bunları söylediğiniz zaman "Bu tehlikeli bir söylem, malımızı mülkümüzü azaltmaya yönelik, güçsüzleştirmeye yönelik bir söylem. Bu adamı mahkum etmeli ya da dışlamalıyız. onun için de buna Komünist dememiz, Sosyalist dememiz lazım" diyorlar. Bir konferanstan sonra yanıma biri yaklaştı ve dedi ki: Bunlar sizin şahsi görüşleriniz değil mi, yani Kur'an-ı Kerim'de yok böyle bir şey değil mi?.. Adam benim ağzımdan "Evet, benim görüşüm, Kur'an'ın değil" cümlesini duyup rahatlamak istiyor. O kadar malla-mülkle uyuyamaz çünkü -tam iman etmişse-. Daha ilk inen surede, Kur'an'ın ilk kıssası "bahçe sahipleri" kıssasıdır. Zenginlik-yoksulluk meselesidir.

EN BÜYÜK SÜNNET

-Mülk konusunda Peygamber'in hayatı nasıldı?
Peygamber Efendimiz'in en büyük sünneti, ihtiyaçtan fazla mal biriktirmemesidir. Üzerinde mülk olmadan vefat etmiştir. Eline ne geçmişse hemen infak etmiştir, dağıtmıştır. Kur'an'ın emrini ete-kemiğe bürümüş, hayatına aktarmış. Bu sünnetini kimse görmüyor. En büyük sünnetidir. Sarık bırakmak sünnettir. Sakal bırakmak sünnettir. Misvak kullanmak sünnettir. Bunu herkes çocukluğundan beri bilir. Ama "ihtiyaçtan fazla mülkiyet biriktirmeyin hemen dağıtın" diye bir sünnet hiç duydunuz mu?

PEYGAMBER NEYİ VASİYET EDECEKTİ, OLMADI?

-Bu konuyla ilgili Peygamber'in açıkça söylediği bir söz var mı?
Peygamber'imiz vefatı sırasında Hz. Ömer'den kağıt istiyor. Hz. Ömer "Kur'an bize yeter. Kağıda-kaleme gerek yok. Vasiyete gerek yok" diyor ve vermiyor. "Peygamber o kağıda ne yazacaktı?" diye asırlardır Şiilerle Sunniler arasında tartışma konusudur. Şiiler "Hz. Ali'ye işaret edecekti" diyor, Sunniler "Alakası yok" diyor. Şöyle bir rivayet de vardır: (Kütub-u Sitte'de vardır) Peygamber Efendimiz hasta yatağında Hz. Ayşe'ye "7 dirhem vardı, ne oldu?" diyor. Hz. Ayşe 7 dirhemin durduğunu söyleyince Efendimiz "Al onları ve hemen yoksullara dağıt" diyor. Hz. Ayşe 7 dirhemi infak ettikten sonra geliyor ve "dağıttım" diyor. Peygamberimiz "Üzerimde 7 dirhemle de olsa Hakk'ın huzuruna gitmekten haya ederim" diyor. Son sözleri budur. Yani "Hz. Ali'yi vasiyet edecekti" falan hepsi boş. O kağıda bir şey yazacaksaydı, bunu yazdıracaktı.
Hasan Basri'nin bir sözü vardır: Her ümmetin bir putu vardır. Bu ümmetin de putu mülktür. Bunun için birbirlerini kıracaklar, bunun için dinden bile çıkacaklar... Şimdi yaşanmıyor mu bunlar? Mülkle ilişkimizi düzeltmediğimiz müddetçe ne namazın, ne orucun, ne haccın hiçbir faydası yoktur. Yerlerin ve göklerin sahibi Allah'tır. Kimse buna sahiplenmeye kalkmasın.

PEYGAMBER, MEDİNE'YE GİRİNCE İLK NE YAPTI?

-Sahabe nasıldı bu konuda?
Peygamber Medine'ye ilk girdiğinde ne yapıyor biliyor musunuz?

-Mescit mi kuruyor?
Hayır. Bakın herkes böyle bilir. Değil. Medine'ye ilk girdiğinde etrafında duvarlar çevrili bazı bahçeler görüyor. "Nedir bunlar?" diye soruyor. "Medine'nin zenginleri evlerinin etrafları böyle çitlerle duvarlarla çevirirler" deniliyor. "Neden?" diye sorunca "Yoksullar gelip almasın" cevabını işitiyor. Efendimiz sonra "Ürününü aldıktan sonra Allah'ın ağacından neden yoksul yararlanmıyor ki?" diyor ve tüm çitleri, tüm duvarları yıktırıyor.

-Bu noktada "emanet" mantığı var değil mi?
Yeryüzünde Allah'ın vermiş olduğu nimetlerden insanlar özgürce yararlanabilmelidir. Bu dünya bunun için yaratılmıştır. Ama bu mülkiyet hırsı sebebiyle "Hayır bunun alamazsın" diyor. Allah "Bunları ben zaten sizin için yarattım. Bunlar size emanettir. Emanetin sahibi de ben olduğum için sizden geri istiyorum. Yani sadaka verin, zekat verin, infak edin" diyor. "Emanet"in "hibe"den farkı nedir? Emanet: İstendiğinde sahibine iade edilmesi gerekendir. Hibe ise geri istenmemek üzere verilendir. Rızık ve rızık kaynakları Allah'ın bize verdiği emanetlerdir. Allah "Mülkiyet bana aittir. Size emanet ediyorum, kullanım hakkına sahipsiniz ama istediğim zaman fazlasını dağıtacaksın" diyor. Muhafazakâr zenginler "Mülk Allah'ın, kullanım hakkı benim. Bir sürü mal-mülk var üzerimde, ne yapalım işte emaneti taşıyoruz" der. İyi de kardeşim bu nasıl bir emanet, ömür boyu sende duruyor? Ver de biraz da başkası taşısın (Gülüşmeler). Emanet diyor ama hibe muamelesi yapıyor. Emaneti vermeyince, emaneti hibeye çevirince ne oluyorsun: Hırsız.

-Şeyh Bedrettin'in mülkiyet ilişkisi sizinle örtüşüyor mu?
Şeyh Bedrettin değil de çevresindekiler. O dönemin yoksulları, dışlanmışları, mülkiyetsizleri olduğu için, onlardan kaynaklanan bir görüştür bu. Ama Şeyh Bedrettin'in mülkiyet konusunda herhangi bir beyanı yok. Eserlerinde böyle bir şey yok. "Yar yanağından gayrı herşey ortaktır" diyordu Şeyh Bedrettin, oradan yayıldı. Ama yazılı beyanlarında yok.

PARA BİRİKTİRİP İNFAK ETMEYENLERİ NE BEKLİYOR?

-Para biriktirme konusunu da "mülkiyet" ilişkisi çerçevesinde değerlendirilebilir miyiz?
Tevbe Suresi'nin 34. ayetinde: Ve altın ve gümüşü biriktiren ve onu Allah yolunda infâk etmeyen kimseler; artık onlara elîm azabı haber ver... diyor Cenab-ı Hak. Bu ayet indiğinde Hz. Peygamber ayağa kalkıyor ve 3 kez bağırıyor: Kahrolsun altın, kahrolsun gümüş. Dönemin paraları bunlar. Peygamber böyle bağırınca Hz. Ömer: Ağır olmadı mı bu? diyor. Sahabe kara kara düşünmeye başlıyor "ne yapacağız" diye. "Bunu yumuşatma durumu yok mu?" gibi düşünüyorlar ve Hz. Ömer'e "Peygamber'le konuş" diyorlar. Peygamber, "Ademoğlu için şükreden bir kalp, zikreden bir dil, saliha bir eş ve ihtiyacı kadar mülk yeter. Gerisi Ademoğluna fazladır." diyor.

KUR'AN "BENİM HIRSIZIM"A NASIL BAKIYOR?

-"Kol kırılır yen içinde kalır" denilerek gruplar kendi hırsızına sahip çıkıyor. Ne yapmak gerekir?
Olur mu öyle şey. Benim hırsızım iyidir anlayışı... Allah korusun. Yolsuzluk yapan sahabe için inen ayet vardır. Tu’me ibn Ubeyrik bulaşmış olduğu “zırh yolsuzluğu"nu örtbas etmek istemiştir. Ayet ile deşifre olmuştur. Deşifre olunca da Peygamber'e karşı gelmiş ve müşriklere katılmış. Ölümü de bir yolsuzluk nedeniyle olmuştur.

ELİAÇIK, NEDEN HEP DİNDARLARI ELEŞTİRİYOR?

-Hep özeleştiri yaptığınız için ya da hep özeleştiri soruları sorulduğu için "Dindar kesime karşı" olduğunuz izleniminin doğması sizi korkutmuyor mu?
Müslüman zengini ya da laik zengini, AK Partili zengin ya da CHP'li zengin. Hiçbirini hedef almıyorum. Zengine yönelik konuşuyorum. "Bilhassa bu konular üzerinde durması gerekenin Müslüman olanlar olması gerekiyor" diyorum. AK Parti'nin hiç yapmaması lazım. Neden? Çünkü sen "Et koktu, tuz gerek" diye geldin iktidara. Ee tuz da kokarsa. Halk niye oy verdi AK Parti'ye. Geçmişlerini bildikleri için "Bunlar yemezler, yedirmezler" diye iktidar yaptı. Dindar kadrolar bu yüzden ön plana çıktı. Türkiye'de et kokmuştu, AK Parti ona tuz  olmak istedi. Fakat tuzun kendisi de kokarsa bu halk ne yapacak? Benim kafamda mahalle yok. Tüm mahalle duvarlarını yıktım. İslamî mahalle, laik mahalle diye bir şey yok. İktidar zengini sistemini kırmak lazım. Bu AK Parti olmuş, CHP olmuş, ANAP olmuş hiç farketmez.



ERGENEKON'DAN ÖNCE 12 EYLÜL VE 28 ŞUBAT

-Ergenekon soruşturması hakkında ne düşünüyorsunuz?
12 Eylül 1980 darbesini ve 28 Şubat sürecini yakından yaşadım. 12 Eylül'de 1 yıl cezaevinde yattım, 28 Şubat'ta 30 mahkemem oldu. Dolayısıyla darbecilerden çok çektim. Hayatımı çok etkiledi. Darbecilerin devletin içinden tasfiye edilmesini herkesten çok ben isterim.
Acaba gerçekten devletin içindeki darbeciler mi tasfiye ediliyor. Gerçekten bu sürecin sonunda insanlar korkularını yenebilecek mi? "Acaba darbe yaparlar mı?" korkusu olmayacak mı? Ben bu hususta endişeliyim.

-Endişenizin sebebi nedir? O kadar operasyonlar yapılıyor, iddianameler kabul ediliyor, davalar yapılıyor...
Şu anda bir fiil darbe yapanlar, 12 Eylül darbesini yapanlar, 28 Şubat sürecini işletenler değil; 2004 yılından sonra darbe yapmayı kafasından geçirenler operasyon görüyor. Darbe mağduru olarak ben önce bir fiil darbe yapanların karşıma getirilmesini istiyorum. Onlardan hesap sorulmasını, neden darbe yapıldığını ve onbinlerce insanın hayatlarını neden kararttıklarının sorulmasını istiyorum. Suç işlemeyi kafasından geçiren mutlaka bir bahane bulur. Nitekim öyle olmuyor mu? Eğitim faaliyeti deniliyor, askeri tatbikat deniliyor, seminer deniliyor ve konu kapatılıyor. Fiiliyat yok çünkü ama 12 Eylül'de fiiliyat var, 28 Şubat'ta fişlemeler var. 12 Eylül'de darbe var, anayasayı rafa kaldırma var. 600 bin insanımıza tutuklama var. Mamak'ta 1 yıl yattım. Orada bir sürü insan işkenceden öldü. Ben çok işkence gördüm. Bana yapılanların hesabını kime sorayım? Bunlara hesap sorulmaya başlanırsa işte o gün bir şeyler oluyor demektir. En iyimser yaklaşımla ben "Önce hazırlık yapanları yakalayalım, bir sonraki aşamada darbe yapmışlara gelelim." denildiğini düşünüyorum.

ERGENEKON OPERASYONLARI ABD'NİN BOP PROJESİ Mİ?

-Önce darbe tasavvurunda bulunanlara operasyon yapılması mı sizi emin olmak yerine ümitvar olmaya itiyor?
Sadece darbe hazırlığı yapanlara operasyon düzenleyip darbe yapmış olanlara dokunmama gibi bir niyetleri varsa o zaman ben şunu düşünürüm: Kullanım süresi dolmuş olan kadrolar tasfiye ediliyor. Onların yerine yenileri mi getiriliyor? Operasyonların, Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'yle alakası var mı? Amerikalılar Türkiye Cumhuriyeti'nin Kemalist, klasik eski kadrolarıyla Ortadoğu'ya giremezler ve BOP'u onlarla birlikte yürütemezler. Kemalist kafayla kalkıpta Irak'a, Ürdün'e, Suriye'ye, Mısır'a, Afganistan'a gidemezler. Bu kadrolarla yüzünü Ortadoğu'ya hakim olamazsın. Daha ılımlı kadrolarla Ortadoğu'ya girmesi gerekir. Amerika'nın Ortadoğu raporlarında Ortadoğu'da çalışacağı partneri için 4 özellik belirtilmiş. "1. Beçimle iş başına gelmiş olacak. 2. Reformcu olacak. 3. İslamcı kökten geliyor olacak. 4. Amerika'ya karşı ılımlı olacak. Biz bu özelliklere sahip bir hükümetle Ortadoğu'yu şekillendireceğiz. Kim bu özelliklere sahip olursa onu destekleriz. Diğerleri bizim işimize yaramaz" diyorlar. Kemalist, laik, jakoben... Bunların hiçbiri işlerine yaramaz. Bunlar eskiden yarıyordu işlerine. Ortadoğu Projesi'ni gerçekleştirmek için ne yapması gerekiyor? Ergenekon operasyonu ile eskileri tasfiye etmesi gerekiyor. Eğer gerçekten bu operasyonlar, yerel dinamikleri harekete geçirip devleti çetelerin ve cuntacıların elinden kurtarmak için yapılıyorsa, halkı darbe korkularından kurtarmak istiyorsa bunun Amerika'ya rağmen de yapılabilmesi lazım. Amerika bazılarının üzerine gidilmesini istemiyor mesela.

12 EYLÜL VE 28 ŞUBATÇILARIN ÜZERİNE NEDEN GİDİLMİYOR?

-Kimlerin üzerine gidilmesini istemiyor?
12 Eylül darbesi Amerika'nın isteği doğrultusunda yapıldığı için üzerine gidilmesini istemiyor. 28 Şubat da öyle. NATO'dan çıkabiliriz, İran'a yaklaşabiliriz, Avrasya Birliği kurabiliriz diyen paşalar, generallerin üzerine gidiliyor. Onlar tasfiye ediliyor. Bu sürecin sonunda darbecilerin bir kısmı tasfiye edilmiş olacak. Amerika ile beraber iş tutan, Amerika'ya Türkiye'de darbe yapmak istiyorsa onunla beraber rahatlıkla darbe yapmaya kalkışanlara ses çıkarılmıyor.

RECEP İHSAN ELİAÇIK KİMDİR?

Recep İhsan Eliaçık (d. 23 Aralık 1961, Kayseri).

Yazar ve düşünür. 23 Aralık 1961'de Kayseri'de doğdu. Kayseri ve Kırşehir’deki değişik okullarda ilk, orta ve lise öğrenimi tamamladı (1980). Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okudu (1985-1990). İlahiyat Fakültesi’nden ayrılarak bağımsız yazarlık hayatına başladı. Kayseri Gündem, Değişim, Yeryüzü, Bilgi ve Düşünce, Yarın, Özgün İrade, Bilgi Adam, Zaman gibi bir çok gazete ve dergide 30 yılı aşkın süredir düşünce ve yazı hayatına devam ediyor. Mart 2008'de Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı Söz ve Adalet Dergisi’nde aylık, Gerçek Hayat Dergisi ve www.haber10.com haber sitesinde haftalık yazıları yayınlanıyor. Kitapları İnşa Yayınlarından çıkıyor. Şu ana kadar 20 kitabı yayınlandı. Evli ve beş çocuk babası. Arapça ve İngilizce biliyor, İstanbul’da yaşıyor.

14 Mart 2007 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan Ahmet Hakan'ın yazısında İhsan Eliaçık'tan övgüyle bahsederken, kendisine "tabu yıkan" sıfatını uygun bulmuştur.

İslami Rönesans üzerine 15 civarında kitap yazmıştır.

Hazırlayan: İsmail UĞUR/HaBertaraf.com

 

 

 

 

 

 

g

 

Etiketler

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER Teknoloji Haberleri
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
Kaliteli elit escort bayan profilleri ile birlikte güvenle beraber olabileceğiniz mecidiyeköy escort kadınlarını bulabilirsiniz. Buna yakın olan esenyurt escort reklamlarınada bakmayı unuttmayın.

bursa escort bayan görükle bayan escort

bursa escort görükle escort

  HAVA DURUMU
GAZETEMİZ
  ANKET Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
  NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
  HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI