Erdoğan’dan “imam” diye söz ederdi...
“istiskal” ve “aşağılama” çabası da vardı...
“İmam Hatip Lisesi öğrencisi” olarak geçirmiş, kafadan suçlu ve mücrimdir...
“Bizi bir imam mı yönetecek? Mustafa Kemal yetiş, neredesin!” sözü yankılanmaktadır.
“İmam Hatiplilik” bahis mevzuu edildi hep...
“başarmış” hemen her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının başına tebelleş oldu bu durum...
“imam” sözcüğünü suçlama ve karalama sıfatına dönüştüren haberlerin çoğu, “internet andıcı soruşturmasına” konu olan resmi (!) yayın mecralarından çıkıyordu... Oradan da “dolaşıma” sürülüyordu...
Ahmet Yenilmez’in “İmam Hatip mezunları devlet tiyatrolarına alınmadı, sınavları iptal edildi”iddiasına girizgâh olarak yazdım bu satırları.
“müddei” olacak kadar fikir sahibi değilim.
“İmam Hatiplilik algısının”, sanat çevrelerinde de inikas bulduğunu, doğal olarak sanat çev relerini de etkisi altına aldığını söylemek mümkün.
Can Gürzap, 40 yıllık sanat hayatında böyle bir şeyle karşılaşmadığını söylüyor ve şunları ekliyor: “Devlet tiyatrosu sınavlarında hata yapılmış olabilir. Her insan hata yapar ama sınavlarda belirli bir yeteneğin üzerinde, belirli bir formasyonun üzerinde olan kim olursa olsun imam hatip okulundan gelmiş, şurdan gelmiş diye böyle bir şey olmaz. İlk defa duyuyorum...”
“algıyı” ve buradan türeyen “bakışı” değiştirmiyor.
Nazım Hikmet’in yayına bir adet Necip Fazıl oyununu yakıştıramayan?
“deneysel”in en yetkin örneklerini sunan Nuri Pakdil’i yazar bile saymayan?
“ötekileştirmeye” mütemayil “bakış”, eminim ki (“eminim ki” değil, çok yakından biliyorum ki), “İmamdan oyuncu olmaz” türünden, patolojik bir önyargıya da sahip...
HAMİŞ: İmam Hatipli değilim... “Atatürk İlkokulu, Atatürk Ortaokulu, Atatürk Lisesi” diyeyim de, kayıtlara yanlış geçmesin.
stargazete