bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

10 SORUDA 'GÜLEN VE GAZZE KONUSU'NA NOKTA!

 Tarih: 07-06-2010 01:00:00
Fatih Tezcan

İsrail katliamından sonra Fethullah Gülen\'in bir açıklaması kamuoyuna açıklandı.

Ben de köşemde, teyid\'i müteakiben, iki yazı yazdım.

Esen fırtınadan nasibimi aldım, alıyorum, ancak çözüme ulaşmayan hiçbir sorunu sevmediğim gibi çok zor olan bu konuda da sözümü yer darlığından dolayı tamama erdiremediğimi gördüm.

Tam da bu arada, Fethullah Gülen\'e kalbî yakınlığını anladığım bir kardeşimden gelen sorulara verdiğim cevaplara, diğer bazı soru-cevapları eklediğimde, sorunun çözümüne önemli bir katkıda daha bulunabileceği niyetiyle paylaşıyorum.


1.İnsanların sokağa dökülmesiyle hangi toplumsal soruna çözüm bulduk?  

 

"Çözüm sokaklara dökülmektir" dediğim yeri işaret eder misiniz? Edemezsiniz. Bu söz ve yaklaşım sığdır.

 

Ama ben toplumun ruhaletiyle bu derece negatif oynanmasına karşıyım.

 

Yani diğer yandan "Sokaklarda insanların haykırması bir işe yaramaz" diyenlerin, dünyadaki bütün devrimlerin de sokaklardan, üniversitelerden, sivil hareketlerden doğduğunu böyle bir sosyolojik gerçekliğe dayandığını hiçe saymaları düşündürücüdür.

 

Resulullah\'ın örnekliğinde dahi sıkça rastlanan \'müspet nümayiş geleneği\' dinimizde de varken, buna \'egemen zihniyet lehine bu derece karşı çıkış\' şaibelidir diye düşünürüm...


2.Sokağa dökülen insanlar toplumda kutuplaşma meydana getirdi mi?

 

Hayır, ancak ön yargılı cahillerin nefretlerini ve kalplerindeki hasedi arttırır.

 

Neden biz "Allah!" diyerek "Kahrolsun İsrail" diyerek yürüyen kalabalıklardan hoşnutuz da birileri gergindir, bunu sorgulamalıyız...


28 şubat sürecinin en önemli nedenlerinden biri bu şekildeki karışıklıklar değilmi?

 

Karışıklıklar dediğiniz nedir, bu ayrı konudur...

 

Langa’daki pavyondan alınma kadın, kiralık şeyhin kucağındayken içeri alınan kameralar değil de “Allah” diyen kalabalıklarsa karışıklık anlayışınız, bir şey diyemeyeceğim...

 

3.IHH\'nin siyaseten nötr olduğuna inanıyormusunuz?

 

Siyaseten nötr olma mecuriyeti ne demektir?

Cebinde 1 Türk Lirası olanın bir iktisat siyasetine ihtiyacı varken 120 ülkede 162 bölgede yardım götüren kuruluşun siyaseti olmayacak mıdır?

 

Siz bu soruyla politikayı ima ediyorsanız, İHH bildiğim kadarıyla hiçbir parti ile organik irtibat halinde değildir.


4. Dokuz kişinin canı inatlaşmadan önemli mi?

 

Sizin için \'9 kişinin canı\' bizim için 9 şehiddir.

Bu noktada ‘şehid demiyorsunuz’ demek gibi bir iftiraya imza atmıyorum; sözümün sırasına göre altını çizmek istediğim bir hususa dikkat çekiyorum.

Buna göre "Şehitlerin kanı İsrail\'i boğacak" sözümüz sizin için radikal kuru bir slogan bizim içinse kutlu bir stratejinin parçasıdır!

 

Cihadizm veya şehidizm olarak almayınız ama teslim ediniz ki: ‘Cennet, kılıçların gölgesindedir’.

 

Bakış açısı çok muhimdir.

 

Sizin slogan dediklerinizin bir kısmı dua bir kısmı yol işaretleridir...

Baktıgınız yere göre değişir...

 

 

5. Yardım gemilerinin çeşitli şekillerde korunarak gönderilmesi gerekmez miydi gerek diplomatik gerek silahlı güçler tarafından?

 

Evet, haklısınız, İHH Başkanı Bülent Yıldırım da, gemide bir ara kırmızı işaretli bir geminin yaklaştığı kendisine iletildiğinde, bunun bir Türk gemisi olmasını çok umud ettiğini beyan etmiştir, aynı düşüncedeyiz.

 

Bu konu daha derindir.

 

Türkiye’de Dış İlişkileri bürokrat ve teknokratlarının, istihbarat örgütlerinin yetkililerinin önemli kısmının hatta askeriye ve siyasette kritik notaların, sabetayist ve İsrail bağlantılı isimlerle tutulması yeni değil, bir-iki asırlık uygulamadır...

 

Yalnız İsrail’in kurulmasından bu yana geçen 62 senedir sorunuzda söz ettiğiniz  korumanın alt yapısını sağlamaya müstenid bir strateji benimsemeyen odakların şimdi \'keşke\' sığınaklarından eleştiri dilekçeleri uzatmaları geçersizdir!

 

6. Dünyanın her tarafından gelen yüzlerce çocuk gözünüzde 1 damla yaş akıttı mı?

 

Soru hissidir, hatalıdır. Ama cevab vereceğim.Evet, bir keresinde göz atarken bir şarkıya rast gelmiş ve ağlamıştım.

Ben zaten duygusal birisi olduğumu kabul ederim.

Yalnız burada his ve duygularımız mıdır belirleyecek olan hareket stratejilerimizi?

Yazımda da belirtmiştim ki bu din ciddi bir dindir, ve bir o kadar hikmetlidir.

Dokunaklı şarkılar söyleyen küçük çocukların gözümüze uygulayacakları gözyaşı testlerinin sonuçlarına bağlı değildir, İslamî kal ve hal temayülümüz!

 

Hayır. Ne münasebet. Bilakis. Evlenme yaşında kızların Türkçe şarkı söyletilmek üzere olur olmaz kıyafetlerle milyonlara teşhiri beni rahatsız etmektedir.

 

İslamî de bulmuyorum.İşin kritik noktası, rahatsız olunuyor, iletiliyor ama eleştiriler umursanmıyor.

Zaten faaliyeti \'getto\'sal eğlence\' eleştirimize uğratan da bu hata düzeltmez tutumdur.

7. Ve özellikle cevabını istediğim soru:
Bu şehitler hepimizin şehidi ancak bir siyasi parti çıkıp miting yapıyor bu şehitler üzerinden siyaset yapıyor. Bir nevi 9 şehidimizden rant sağlamaya çalışıyor. Diğer taraftada Sn. Fethullah GÜLEN yardımın önemini vurgularken yöntemi eleştiriyor duyduğu üzüntüyü dile getiriyor hiç bir çıkar ve menfaat beklemeksizin. Bir tarafı yerden yere vururken diğer tarafı hiç eleştirmiyorsunuz vicdanınız rahat mı?

 

Siyasi parti ister a ister b olsun mitingine gitmem.

 

Şehidlerin veya İslamî şiarların savunulduğu bir mitingde bırakın siyasi parti bayrağı Türkiye bayrağı dahi görmek istemem! Açan vardır, karışmam.

 

Beni bilen bilir ve ben Allah rızası için söylediğim, doğru bildiğim sözümü asla esirgemem!

Bu demek değildir ki, hatamı düzeltmem, bana hatam ispat edilirse pek tabiki tashih ederim.

 

Fethullah Gülen\'i eleştirdim, eleştiririm ama silmem.

 

Ama, asla eleştiremeyecek derecede yanlı ve bağlı bakanların, tüm tercih ve kararlarını liderliklerine göre alanların içsel ve cemaatsal sorgulamaları başladığında, İslam dini mensublarının cemian daha fazla hareket alanı, daha dinamik bir strateji sahibi olacağını düşünürüm.

 

Eleştirilecek çok şey vardır, başta nefsimizin fısıltıları olmak üzere ama konjukturde ne varsa onu eleştirmem söz konusu.

 

Yüreğim, kafam, kalbim, bilgim, kalemim neye yetiyorsa onu eleştiriyorum.

 

Bu anlamda, esas yazan\'ın yani burada ben kardeşinizin, Allah rızasından, ümmet\'in birliğinden, insanların kardeşliğinden, mutlak güç olarak iman ve hizmet merkezli uhuvvet ve ittihad arayışını görmesinden yola çıkarak, iyi niyetli olduğumuzu teslim etmeniz ve yalnız Allah rızası menfaati paydasında buluşmak üzere kendi sorgulamalarınızı güncellemeniz gerekmez mi?

 

-Kardeşin soruları arasında olmayan ama en çok sorulan ve cevaplanması olmazsa olmaz mesabede ehemmiyet taşıyan üç soruyu da ben ekliyorum!-

 

8. Çoğu insanın şehidlere ağladığı, İsrail’i kınadığı ve lanetlediği, küçük ama gürültücü bir azınlığın da “Bize ne Araplar’dan? Bu İHH da kim?İranlaşıyor muyuz?” saçmalıklarına angaje olduğu şu toplumsal resimde, Fethullah Gülen’in ‘otorite ve tavır’ temalı çıkışını nasıl anlamalıyız?

 

Bir önceki yazımda aslında buna, özellikle açıklamanın psiko-sosyal vechesine değindim ama daha da açmak gerekmiş olabilir...

Şimdi siyasî ve askerî vechelerini de ekleyeceğim.

Tek ricam, özellikle hocaefendiye sempati besleyen kardeşlerin, olabildiğince ön yargısız ve anlamaya yönelik bir okuma yapması ve beraberce, en azından bu köşede, şu konuyu noktalamamızdır.

 

Şimdi, iktidarda bulunan parti Ak Parti’dir.

Görece dini hassasiyet sahibi insanlara bu partiyle beraber en yakın gelen partiler Saadet, BBP ve belki MHP’dir.

Bunların hiçbirisi Gülenist değildir.

 

Fethullah Gülen Hareketi, on yıllardır bu ülkede ve dünyada bir çaba, çalışma, sızma, örgütlenme ve yapılanma içindedir.

 

Ancak ‘henüz’ kendi hareketine bağlı birisi başbakan veya cumhurbaşkanı olmuş değildir.

 

Bu bir.

 

Diğer yandan, Türkiye’deki en büyük yardım organizasyonu İHH’dır.

Gülen’e bağlı yardım kuruluşu ise ‘Kimse Yok Mu’ ismiyle faaliyettedir ama ‘en büyük’ değildir.

Yani konu bağlamında kalırsak, on yıllardır süren bir çalışmaya ‘rağmen’ ve ‘henüz’ durum Gülen lehine ‘yüzde yüz’ dönmemiştir, bu da iki.

 

İsrail’in terörist saldırı düzenlediği yardım gemisine verdiği açık destekle bilinen Tayyib Erdoğan Hükümeti’nin, ‘dış güçlerce her an kızağa çekilebileceği’ ihtimali, sokaktaki vatandaşın bile yapabildiği bir tahmindir.

 

Dolayısıyle, bu kızağa Erdoğan’la bazı yakınlıklıkları bilinen Gülen’in de eşlik ettirilebileceği gerçeği, akıl yürütmenin doğal sonucu olsun...

 

Şimdi siz, kalbinin, aklının, gücünün, nüfuzunun, duasının ve’l hasıl-ı kelam, hayatının ve sevenlerinin maddi-manevi varlıklarının tamamını bu harekete adayan Fethullah Gülen’in, bu kızağa çekilmeye bu kadar kolayca teslim olacağını ve ‘hiç ön almayacağını mı’ düşünüyorsunuz?

 

Evet, Gülen’in son açıklamaları bir ‘ön alma’dır.

Hatta ‘feda eylemlerine karşı duruşu’ ile bilinen Gülen’in bu açıklamaları el an veya ileride hareketine ve cemaatine uzanabilecek sui niyet yüklü elleri bertaraf etmek üzere planlanmış ve ifade edilmiş bir ‘feda eylemi’dir.

 

Bunu böyle okumak gerekir ve eğer bu böyle okunmazsa ortaya çıkacak onlarca yeni sorunun içinden çıkılmaz bir hal alır.

Konu sığ değil, bilakis bazı hususlar konuşulamayacak kadar derindir.

 

9. Peki, bu açıklamaların ve genel olarak Türkiye’nin İsrail’le bir savaşa girmesinin makul olamayacağı savunusunun, askerî vechesi nedir?

Öncelikle şunu ifade edeyim ki şimdi yazacaklarım benim değil, Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi Başkanlığı’nda yüzbaşı olarak vazife yapan ve alanında vukufiyetini müşahade ettiğim bir rütbelinin ifadeleridir!

Olası Türkiye-İsrail Savaşı’na dair ifadeleri iki ana maddede özetleyebiliriz:

 

a.Askerî silahlar üçe ayrılır: Taktik, kuvvet ve stratejik silahlar.

İlk ikisi tüm dünya ordularında mevcuttur.

Ancak üçüncüsü yani stratejik silah olarak kabul edilen Nükleer Silah her orduda mevcud değildir.

İsrail’de bu Nükleer silahlardan, füze bazında yüzlerce vardır ve bu bağlamda Türkiye’nin masa üstü sözü sıkıntılıdır.

 

b.Nükleer silahların kullanılmasının bir şekilde ‘imkansızlaştırılması’ söz konusu olsa dahi, ‘hava hakimiyeti’nin olmayacağı bir sıcak çatışma veya savaş muhal kabul edileceğinden ve de Türk Ordusu’nun uçaklarının büyük bölümünün modernizasyonunun geçmişte İsrail’e yaptırılması hasebiyle, adeta kulağımız İsrail’in elinde olmasından dolayı bir savaşa girmemiz an itibariyle suret-i kat’iyede makul değildir!

 

Ben bir yorum yapmayacağım!

Sadece, Mavi Marmara Katliamı ile dünyada büyük bir Anti-Siyonist (anti-semitist değil!) dalgalanmanın başladığını görüyor ve bu dalgaların günün birinde İsrail Terör Örgütü’nü etkisiz hale getirebileceği umudunu besleyebiliyorum.

Yoksa, hissiyatımın gerçekliklere müstenid ifadelere mani olduğunu itiraf ederim...

Ayrıca, işin askerî yönüne dair bendeki bilgi bununla mahduttur ancak gelecek bilgi ve belgelere her zaman açığım.

 

10. Etrafımızda onlarca Nurcu kardeşimiz var, onlarla alakalarımızı zayıflatalım ya da keselim mi? Çünkü acımız büyük ve ister istemez karşılıklı veya bizden yana bir soğukluk olabilecektir.

 

Bakın, ben, hiçbir cemaatten değilim ve fakat Müslümanlar’danım.

 

Teşhisimi de tenkitimi de tavsiyemi de, elimden geldiğince, hatta belki bazen haddim olmayarak ifade etmem, ‘sahib olduğum her bir nimetimden sorulacağım o zaman ve meydanı kaale alan bir Müslüman olarak’ vazifemdir, ben buna inanıyorum.

 

Sorunuza cevabım ve tavsiyem ise şu olabilir;

 

İşte bu soğukluk olduğu an, dokuz şehidimize bir şehid daha eklenmiştir!

 

Bu da öldürülen kardeşliğimiz ve birliğimizdir!

 

Asla!

 

Nice kalabalıklarımız vardır ki, ‘Allah’ın nurunu inkarcılar istemese de tamamlayacağından’  bahseder ama ellerini bellerinde tutarak bu Nur’un tamamlanmasını başka baharlara ve nesillere havale eder, ertelerler.

 

Bu kalabalıklarımıza göre sinek olmak kolay, arı olmak zordur.

Yani üretmek zor, tüketmek kolaydır.

Birlik gereksiz, tefrika daha güzeldir.

 

Oysa ‘Erteleyenin helak olacağını’ ihbar eden bir peygamberin ümmetiyiz.

 

‘İnsanlığın içerisinden iyilik ve adalet dağıtmak üzere çıkmış bir ümmet’ olduğumuzu müjdeleyen bir Kitab’ın muhatabıyız.

 

Sözün sonunda kendi görüşümü açıkça ifade ediyorum ve bitiriyorum:

 

Müslümanların, kendi aralarında, her ne şart altında ve hangi fraksiyon ve fikriyatta olurlarsa olsunlar, ‘hayr ve maslahat içerikli ortak projelerde buluşmaları ve din kardeşliklerini işte tam burada devreye sokarak, stratejik yol arkadaşı ve Allah rızası için can yoldaşı olmaları, sadece İsrail’in değil tüm batıl’ın ve şerr’in kafasını ezecek, mazlumlara güneş ışığı ve özgürlük fırsatı verecek bir İlahî emirdir.

 

Bu düşüncemize de muhalefet edecek zihinler varsa bu 10 soru ve cevaptan sonra bir soru da ben sorabilirim:

 

Eğer, Kur’an, Resulullah, İslam veya aktüel düşünürsek, sadece resim çeken silahsız sivilin kafasına veya 19 yaşındaki gencin midesine mermiler dolduran İsrail terör örgütünün varlığı da birliğimize, kardeşliğimize vesile ve sebep olamayacaksa ne ve ne zaman olacaktır?

 

Fatih Tezcan

fatihtezcan@hotmail.com

 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI