bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

ACILIM CAPRAZ ATESTEYKEN İSLAMİ STK’LAR NEREDE?

 Tarih: 30-11--0001 00:00:00
Fatih Tezcan

Bu makale, haftalık Özgür Duruş Gazetesi\'nin 11.12.2009 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.

Abonelik ve irtibat için:

bilgi@ozgundurus.com

 

 

 

 

 

İNSANÎ AÇILIM, KEMALİZM-PKK ÇAPRAZ ATEŞİNDEYKEN

İSLAMÎ STK’LAR NEREDE?

 

Yarı-ithal/yarı-yerli bir proje olarak Kemalizm’i incelediğimizde, bu ideolojinin, herhangi bir dinî referansı kaale almayan, bil-akis dini referans alan her fikriyata ve fiiliyata cepheden karşı olan, ama bununla beraber ‘memleketi elden geldiğince ıslaha çalışan, bunu da tarifsiz bir ‘çağdaşlık’ ve ‘laiklik’ konsepti içinde dayatan’ bir ideoloji olduğunu görürüz.

Atatürk’ün Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum (1)ifadesinde dinlerle alakalı mülahazasını özlü bir biçimde anlama fırsatı buluruz.

Çok daha sarih sözleri ve eylemleri vardır ama bu olabildiğince özettir, yeterlidir.

Bununla beraber çeşitli yabancı ülke basın mensupları ve liderleriyle yaptığı mülakatlarda,‘iyi birey olmanın’ mutlak anlamda dünya –ve dolayısıyla memleket- insanının yegâne amacı olması gerektiğine, bunun yanına, önüne, ardına konulacak ideallerin asırlar içinde zararlı olduğuna inandığına dair fikirler serdettiğini fark ederiz.

Kriz gündeminin diğer müsebbibi olarak tahlil ettiğimiz PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın din ve dünya görüşünü aktardığımız “Kemalizm’in Kürt Kanadı: Abdullah Öcalan ve Pkk” (2) başlıklı yazımızda, Öcalan’ın “Din Sorununa Devrimci Yaklaşım” adlı kitabından yaptığımız alıntılarda gördüğümüz gibi PKK’nın kurucusunun ifadeleri, Kemalizm’in kurucusunun 1932’de elleriyle yazdığı Lise II Tarih kitabının tıpkıbasımı gibidir.

- 1932 Lise II Tarih kitabının gerçek tıpkıbasımını, Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek’in Kaynak Yayınları’nın yayınlaması ironik bir anekdot olsa gerektir.-

İşin teorik arka planını yer darlığı nedeniyle bu seviyede tavzih edip güncele yaklaşmamız gerekmektedir.

Bir ülkede, çıkış zamanı şartları kaydıyla ifade edecek olursak ‘haklı nedenlere dayanan’ ayrılıkçı bir hareket doğmakta ama ne hikmetse egemenlere karşı mücadeleye soyunan bu milliyetçi hareketin ve liderinin tüm paradigmaları da kalkışma iddiasında olduğu egemenlerin istediği frekanslarda konuşlanmaktadır.

Laik ve Sekülerist Kemalizm, Laik ve Sekülerist Pkk.

Elitist Kemalizm, Elitist Pkk.

Pragmatist Kemalizm, Pragmatist Pkk.

Faşist Kemalizm, Faşist Pkk.

Diktatoryal Kemalizm, Diktatoryal Pkk gibi…

Temamızın şablonunda bir açılım ve iki güç yer alır:

Hükümetin, -‘Demokratik’ veya ‘Kürt’ değil de ‘İnsanî’ kelimesi ile tanımlamak istediğim – İnsanî Açılımı ve diğer tarafta kangrenin iki sorumlu kanadı olarak gördüğümüz Kemalizm/CHP/TSK ve DTP/PKK.

 

Pozisyonun pratiklerine göz attığımızda manzara dramatiktir ama şaşırtıcı değil:

-CHP’nin İnsanî Açılım’a olan karşı duruşu.

-PKK’nın Kandil’den gelen grubun karşılanmasını kasten abartması.

-DTP’nin provakatif İzmir Çıkarması.

-Onur Öymen’in Dersim Konuşması’nın içeriği ve zamanlaması.

-Kemalist Medya’nın her an bir iç savaş çıkacakmış gibi yaptığı yaygara yayınlar.

-Diyarbakır’da DTP’li bir üniversite öğrencisinin hükümet partisinin binasının taşlandığı sırada açılan ateşle can vermesi.

-Tokat’ta PKK pususunda 10’a yakın askerin ölmesi.

-Başbakan, ‘açılımın ne pahasına olursa olsun devam edeceğini’ açıklamasını yapmadan önce zaten gergin olan bölge, tam da beklediğimiz gibi, açıklamadan hemen sonra ‘savaş alanına’ çevrilmek istenmekte…

-Mizansenin siyasi alanında yer alan DTP’den Emine Ayna, “Tabanımız bize istifa edin dağa gidin\' diyor. Parti kapatılırsa AKP \'Silah bırakın\' deme şansını kaybedecek. Eskiye dönmek 80\'lerden, 90\'lardan beter olur! Bugün bizim var olma nedenimizdir PKK\'nın kurulmasıdır!” derken iyi-kötü polis tiyatrosunun ‘iyisini’ hatırlatıyor.

 

Bizce resimde -teorik ve pratik- hiç bir eksik kare bulunmamaktadır.

 

Afet İnan’a kafatasını ölçtüren(3) Atatürk’ün Türkçü ideolojisi, karşısına Abdullah Öcalan gibi, ‘Kur’an’ı Muhammed uydurmuştur’ diyebilen bir Kürt faşistini almıştır ve kabaca Türkçü-Kürtçü kavgasında skorlar tabelaya yazılırken vatan-millet-memleket-ülke-örgüt-devlet motivasyonlarıyla doldurulmuş her şeyden habersiz insan evlatları birbiri ardına toprağa düşürülmektedir.

Her saat bir bölgede sivil-asker-polis her kesimden insanlar yaralanmakta ve ölmekteyken ‘ırkçı asabiyet’ sahibi edilmiş kitleler ‘yanlışın neresinden dönülse kârdır’ psikolojisine giremesinler diye her iki taraf da karanlık ilişkiler içerisinde profesyonel mühendislerin planladığı eylem ve pusularda fazladan mesai yapmaktadırlar.

Kemalizm, ettiğini çeker görünmekteyken gözden kaçan unsur Kemalist elitistlerin/tepecilerin durumdan hoşnutsuz olmadıklarıdır.

Ülke, referansını Din’den almayan, ‘aydınlanma’ sürecinin tanımını ‘olabildiğince dinden uzaklaşma’ olarak yapan dar kafalı liderlerin elinde gerildikçe gerilmiş, geriledikçe gerilemiştir.

Tarih sürecinde bu toprakların insanlarının dna’larına kadar işleyen ‘Allah’ın varlığı ve O’nun dediğinin olması gerekliliği’ görüşünün demir yumruklarla ezilmeye çalışılması sonucu ortaya çıkan manzarada ne ilginç ve acıdır ki bir başrol oyuncusu ortalarda görünmemektedir: Müslümanlar!

İki başrol oyuncusundan PKK örgütü, 29. Kürt İsyanı’nın amiral gemisi yapılırken diğeri olan TSK, Kemalizm’in silahlı örgütü olarak rolünü oynarken göz ucuyla CHP’ye bakmakta, Kemalist parti olabildiğince germektedir.

İşte tam bu sırada Müslümanlar ‘Biz öyle her açılıma atlamayız, önce biraz -hatta genellikle - seyrederiz’ tavrı içerisinde ne ironiktir ki karşı durdukları ideolojinin elitizm’inden replik çalar görünmektedirler.

İslamî yapıların ‘Durumdan vazife/zulüme ses çıkartmama zaafiyeti’ hemen tüm coğrafyalar için eylemler yapılırken Güneydoğu Müslümanları ile herhangi bir koordinasyona girilmesine engel olmaktadır.

Neticede ise rüştünü(imanını ve ihlâsını) asırlarca ispat etmiş Müslüman Kürt Halkı, Abdullah Öcalan gibi bir ateistin dudaklarına, PKK VE DTP gibi haklı hümanist isteklerin arkasında gizlenmiş faşist hezeyanların kurumsallaştığı yapılara mahkûm ve mecbur edilmektedir.

“Demokrasi, eğitim ve ekonominin eksik bırakıldığı yerde en ideal sömürü sanatıdır” iddiamız bir delilini daha bulurken, bu iddiamızda müttefik olduğumuz İslami STK’ların genel sessizliği içler acısı bir hüzün vermektedir.

Bu pasifist tavrın temelini Kemalizm’in baskıcı politikalarında ararken söylenmeyen ama de facto olarak ortaya konulan prensibe rastlıyoruz: ‘İslamcı da olsan Kürtçü de olsan -potansiyel veya reel- düşmansındır ama hem İslamcı hem Kürtçü isen hemen ölmelisindir!’

Kemalist Türk-Kürt Platformu Ergenekon’un icraatlarına bakmamız da bu ilkeden taviz verilmek istenmediğini açıkça ispatlar.

Ne ki, hiçbir tehdit veya tahdidin, Müslüman’ın hakkı haykırmasında engelleyici olmaması gereğine olan inanımız, hüznümüzün azalmasına engeldir…

Bütün yanlış ve doğrularını masaya yatırsak dahi Kemalist bir proje olduğuna inanmak istemediğimiz Ak Parti, bu açılımla hayrı murad etmiş olabilir veya diğer bir deyişle bu açılımın zahiren hayra delalet ettiği açıktır.

En az bu tahlil kadar net olan diğer bir inancımız da,

Kemalist TSK ve an itibariyle taşeron Kemalist örgüt PKK’nın ve iyi polis görevi verilen DTP’nin arasında çapraz ateşte bırakılan hükümete, açılım bağlamında kalmak kaydıyla, büyük bir Sivil Toplum desteği sağlanmalıdır.

Dünya entelektüellerince ‘ulus-devlet projesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının’ tartışıldığı şu dönemde, STK’lar için yapılan en isabetli tesbit,

Devlet ve Ulus’un baş başa bırakılması sonucunda güçlü devlet karşısında güçsüz kalan halkların temsilcisi ve sözcüsü konumunda olacak STK’lara ihtiyacının ne denli hayatî olduğu çok açıktır.

Ben, bu analizin ‘Kemalizm ve Güneydoğu’ örneğinden daha ideal bir ispatı olamayacağını’ düşünüyorum.

Kemalizm bataklığına saplan-dırıl-an Doğu, PKK yılanına sarılmak zorunda kalmışsa, bu sıkışmışlıkta ne ölçüde memleket Müslümanları’nın vebali bulunduğunu değerlendirmemiz,

olası bir komplekse kapılmaksızın çok acilen ve güçlüce harekete geçmemiz gerektiğini düşünürken

bu hareketin STK’lar eliyle ve diliyle olması gereği çırılçıplak bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.

Görüşlerimizin ve neticesindeki dilek ve duanın en somut biçimini izhar edersek,

İslamî ve insanî iddia içinde bulunan tüm STK’ların bugünden tezi yok bir platform oluşturma mecburiyeti,

adını -söz gelimi- ‘Güneydoğu Dostları’ olarak belirlemesi

ve bir sıra söylem ve eylemi acilen ülke gündemine sokması gereği,

tartışma götürmeyecek çıplaklıkta ve tüm sosyal vazifelerin üstünde bir vazife olarak omuzlarımızda durmaktadır.

Müslüman Doğu Halkı’nın yüreğine bu denli su serpecek, an itibariyle ‘iyilik ve hayr’ namına bundan daha isabetli olabilecek başka hiçbir işimiz yoktur ve olamaz.

Bu platformun kurulmasında ne gibi düşüncelerin engel olarak çıkarılacağını (Hizbullah tecrübesi, siyasî bağlantısızlık ilkesi, hizipleşmeler, iktidar-işbirlikçi yaftası korkusu, tedbir-temkin gibi pasifist tavsiyeler vs…) öngörmek için dahi olmak gerekmemektedir.

Ne ki, TSK ve PKK zulmüne karşı atılmasını istediğimiz bu adımın, her zamanda ve mekânda Hakk’ın ve haklının yanında olmayı şiar edindiği iddiasındaki cemaatler, vakıflar, dernekler ve STK’lardan gelmemesi durumunda akıllara gelecek ortak şüphe ve soruların ilki şu olabilir:

ŞİMDİ BU ZULÜM İÇİN DEĞİLSE NE ZAMAN NE İÇİNİZ?

 

FATIH TEZCAN / fatihtezcan@hotmail.com

AnalizMerkezi.com GYY

 

Dip Notlar:

(1)‘Turkey Today’/Grace Ellison/1928

(2)http://www.analizmerkezi.com/Yazar/Fatih-Tezcan/KEMALIZMIN-KURT-KANADI-ABDULLAH-OCALAN-VE-PKK.php

(3)‘Atatürk’ün Uşağı Anlatıyor’/Cemal Granda/1956

 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI