bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

HİRA’DAN HAYAT’A!

 Tarih: 30-11--0001 00:00:00
Fatih Tezcan
 
-HİRA ÇALIŞMA GRUBU\'NA BAŞLARKEN...- 
 
Herşey mail kutuma bir postanın düşmesiyle başladı.
Yazılarımı okuyan bir kardeşim Ankara’dan yazıyor,
düzenlemeyi düşündükleri bir geceyle alakalı yardım istiyordu.
Sayıları bir elin parmağını geçmeyen, hasbelkader tanışmış kardeşleri gördüm Mekan’da...

Kemalist baskı rejiminin ana karargahında, tüm iyi niyet ve samimiyetlerini kuşanmış bir kaç insan düşünün işte...
Ve ben de sadece Ankara’da işi olan bir ‘ağabey’...
Pamuk kadar beyaz niyetlerinin arasında kaybolan paramparçalıklarını fark ettiğimde

“Siz Filistin Gecesi’ni üretmeyin, Filistin Gecesi sizi üretsin” deyiverdim...
Hayli uzun ve derinlikli, “kardeş ve birlik olmanın, böylece beraber birşeyler üretmenin önemi” temalı konuşmalarımızdan sonra hüsn-ü kabul buldu fikrimiz ve kardeşler inanılmaz yoğun bir tempoya girdiler.

Ben aynı dönemde Ankara Türk Tarih Kurumu’nda (TTK) yoğun yakın tarih araştırmaları yapıyordum.

Bu vesileyle, bu kardeşler, en güzel yönü, İstanbul’a dönüşü olan Ankara’nın benim için gerçekten en güzel yönü oldular.

...

Bir çalışma grubu kurduk...
Adı Mücadile olsun dedim, Kur’an-ı Furkan’ın “Mücadele Eden Hanım” kelimesinden mülhem, hemen müsemma oldular...

Dile kolay ve dilek olay, Mücadile iki buçuk senedir, okumaya, anlamaya, düşünmeye, tartışmaya, araştırmaya, anlatmaya, kardeş olmaya, kah üzüntüden kah mutluluktan ağlaşmaya, ağlatmaya  devam ediyor...
Kalabalık bir aile oldu, Ankara’da, bir gece düzenlemekten başka bir hülyası olmayan insanlar...

Ben ise, arkadaşlarımızla ve büyük maddi-manevi özverilerle Ortaköy’de kurduğumuz ve başkanlığını yaptığım derneğimizde yaşayamadığım okuma ve davet ortamını Ankara’da bulmuş olmanın şaşkınlığı içerisindeydim...
Toplandıkları odanın küçüklüğüne sevdindiler kışları ve Kur’an’la ısındılar...
Vantilatörün küçüklüğüne hayıflandılar Ankara yazlarında ve Kur’an’ın Gölgesi’nde soluklandılar...
Hep beraber kaldırmaya çalıştık Aziz İslam’ın üstüne atılan on dört katman çamuru...
 “Fatih ağabey, yok diyorsun ama bu Kur’an’da var ama abi” dediklerimizin ne İslam’da ne de herhangi bir semavî dinde yer almadığını gördüğümüzde, Resulullah’ın sözcülüğünü ve liderliğini yaptığı Kur’an İnkılabı’nın ve İslam
Devrimi’nin aslında nasıl bir Reform Paketi olduğunu daha iyi anladık...

Allah indirir, insanlar bindirir...
Allah emreder, insanlar setreder...
Allah buyurur, insanlar uydurur...
Allah’a ibadet edilir, oysa insanlar ibadeti adet edinir...
Allah adet’lerle mücehhez emrivaki kulluklardan beridir, ama zamanla adetler ibadet zan edilir...
Bunları yakinen fark ettik Mücadile’yle...
Ve bir farkındalık sardı çalışma grubundaki tüm kardeşleri...
Peygamberin dualarında da geçen bu ‘hayret’, bir-iki senelik bir ‘gayret’in sonucu,
Ve tabi şüphesiz Allah’ın lütfuydu...

...

Ankara’ydı orası...
Hasta olduğundan dolayı yer veremeyen bir tesettürlü kardeşimiz,
“ÖRÜMCEK GİBİ KAFANI ÖRTECEĞİNE KALK DA YER VER BE” şeklinde höykürme kabiliyeti olan Kemalist kokonalara sabrediyordu orada...
Yanından geçen, tanımadığı örtülü bir insana “İRAN’A, ARABİSTAN’A GİDİN, HADE!” diyebilen
hakikî şizofren-fahrî tapu müdürelerini taşımaktan halsiz düşen sert kaldırımların kentidir Ankara...
Küçük bir kasabayken, ‘kompradorize rejimin karargahlığına yaraşır bir siluet’e kavuşması için, Türkiye’deki herhangi bir şehre yapılan yatırımın 33 misli para harcanan başkente edilen ahlar tutuyordu sanki ve yıllar geçse de insanlarının kalbi yumuşayamıyordu...
Bundan dolayı bir kat daha değer kazanıyordu benim için Mücadile...
Bu bir Arı’laşma faaliyetiydi ve elhamdulillah, bereketli oldu.
Böyle bir şehirde böyle bir mücadele, böyle bir mücahede herkese nasib olmazdı...

Şimdi bir yenisini HİRA ÇALIŞMA GRUBU adıyla oluşturuyoruz...
Doğru sonuç aldığımıza göre, yine aynı prensiplerle devam etmemiz de makul olacaktır.

...

Peki prensiplerimiz nelerdi?

Hem meraklı ve istekli sayısı şimdiden hayli artan kardeşleri bilgilendirmek hem de bizden bağımsız gruplar oluşturmak isteyen Müslüman kardeşlerim için bir örneklik olabilmesi umuduyla kısaca özetliyeyim...

-Bu bir ‘inşa çalışmasıdır’. Yani sabır, hoşgörü ve adım adım ilerleme şarttır.

Birisinin yirmi senesi öncesinden bildiği bir şeyi bir diğeri yeni öğreniyor olabilir, bu konuda bir yorum yapmak söz konusu bile değildir.
Başlangıçtaki duruma veya yoldaki konfora değil finaldeki sonuca kilitlenmek esastır...

-Grup yalnız ve yalnız Allah rızası için bir araya gelir, hiç kimse başka herhangi bir konuyu grup gündemine taşıyamazdı. O derece ki insanlar en büyük sıkıntılarını dahi kalplerine gömerler, gelirlerdi.

Herkes İslam’ın, muhatabını cinsiyetiyle değil şahsiyetiyle değerlendirten aydınlığının farkında, tedbir, temkin ve takva sahibi olmanın rahatlığındaydı.

-Herkes dahil olamazdı. Daha önceki edinimlerine olan bağlılığı, grubun geniş bakış açısıyla uyuşamayacağı önceden her iki tarafın itirafıyla aşikar olan kardeşlerimiz gruba katılmazlardı.

-Bir mail grubu dahilinde haberleşilirdi.

-Grup rehberinin belirliaralıklarla görevi devreden birisi esas üç yardımcısı olur ve o üç yardımcı kardeş kitapların temini vb. tüm sorunlarla ilgilenirdi.

-Gruba katılanların tamamı, daha önce neler okuduklarını, nasıl bir mantık silsilesi ve düşünce sistemi içinde olduklarını, ne gibi vakıf-dernek-tarikat-cemaat faaliyetlerine yakın olduklarını rehberle ve arkadaşlarıyla paylaşırlardı ki ünsiyet daha çabuk hasıl olsun ve tanışma/birliktelik sonuç verebilsin.

Misalen, Nakşibendîlik ile olan hatırasını benimle önceden paylaşmış kardeşime, bir toplantı esnasında, ‘Bize Nakşibendi’likte Terk Bab’ını Anlatır Mısın kardeşim’ demekte benim için bir mahsur yoktur. Bil-akis, önceden söylenilmiş olması hem bizim paylaşacağımız bazı konuları daha da hassas ifade etmemize, hem onun ‘fikirsel bağıntılarının bilinmesine rağmen kimi tavzihlerin yapılması hasebiyle bazı hallerin ciddiyetini da daha iyi kavramasına’ vesile olabilir...

-Grup rehberinin hacim ve derinliğine göre belirlediği adette kitap, her periyodda okunurdu.

Bu bazen bir haftada 2-4 arası veya iki haftada 5-8 arası olabilirdi.
-Tedric/aşamalı ilerleme temel ilkelerdendi.

Misalen, Kur’an’ın neden indirildiği,
Kur’an ayetlerinin ‘şimdi ve burada’mıza yani reel hayatımıza ışık tutması için nasıl okunması ve üstüne akledilmesi gerektiği,
Sünnet’in doğru tanımı ve böylece Muhammedî Perspektif’in hayata transferi,
Rab, İlah, İbadet ve Din’in tam ve doğru karşılığı gibi konulardan başlamıştık.

-Okuma planının içindeki her periyodun sonunda grup toplanır ve okudukları üzerine konuşurdu.

Gruptaki herkesin sualleri herkes için önemliydi. Bunlar cevaplanmadan sıradaki yeni okuma planına geçilmezdi.

-Kitap okumayanlar grup toplantılarına gelemezlerdi zira kitaplardan edinilenlerin üstüne bina edilecek olanlar, kitapları okumayanlar tarafından anlaşılamaz, hatta yanlış çıkarımlara sebep olabilirdi.

-Çalışma grubundakilerin amacı var olan herhangi bir oluşum, yapı, alim, kitap, mezheble değil İslam’ın Ruhu ile barışık olmak ve bu ruha paralel bir hayat düzeninin ‘nasıl gerçekleşebileceğini’ sorgulamaktı.

Misalen, bu bağlamda herhangi bir fikrin geleneksel mi yoksa özgün mü olduğu etiketine değil, Kur’an’a paralel işlettiğimiz aklımızda bulduğu karşılığa bakılırdı.

-Maksat, Söz Kültü’nü değil Yol Kültürü’nü kavramaktı.

Misalen, ayetlerin lafızları ve mana karşılıkları,
Allah’ın, Kur’an İnkılâbı ve İslam Devrimi ile maksad ettiği sonuca ilişkin bir okuma ve anlama içerisinde kaale alınmıyorsa, bu bizatihi bu Din’e uygun olmayan bir sığlıktı ve grup bunu iyi anlamıştı.

İşte tam bu kritik safhada üretilen soru işaretlerini cevaplamaya yönelik araştırmalar ve tartışmalar yapılıyor, kitaplar seçiliyor, araştırma-geliştirme (ar-ge) ünitesi alimler misafir ve ziyaret ediliyordu.

İslam Bahçesi’nden İnsanlığa ulaştırılması gereken polenlerin güzelliği, yapılacak balların yani hikmet ve anlam bulacak hayatların hayaliydi, aslında sıradan pasif sinekler olan bizleri aktifleştiren Arı’laştıran!

Mücadile Çalışma Grubu sinek’likten arı’lığa terfi’nin sadece bir emsaliydi...
Grup ve rehberi, alakalarını, elhamdulillah ‘artık gerek kalmaması sebebi’yle hafifletirken duyduğum bir cümle ömrü hayatımda unutamayacağım bir hayr’lı haz idi:

“Fatih Ağabey, inanır mısın, artık bir yerde birisini dinlediğimizde, bir yerde bir şey okuduğumuzda, bunun hemen İslam’ın Ruhu’na uygun olup olmadığını anlayabiliyoruz!”

Hakikaten elhamdulillah...

Mücadele sonuç vermişti...

...

Ve anlatmak...

Bir yandan Küfr’ün, kendine ve başkasına Zulm’un, Batıl’ın, Hazz’a Tapıcılığın ve Özgürlük adı altında Ego’ya Köleliğin yol haritasını kaybetmiş, şuursuz gençliğe çılgınca pompalandığı,
diğer yandan Din Mafyası’nın köhne laboratuvarlarında uydurulan safsataların Allah’tan korkmaksızın, İslam Devrimi Lideri Muhammed aleyhisselam’dan arlanmaksızın, Din diye kalabalıklara kakalandığı şu zamanda ,
“Allah’ı, İnsan’a tenezzülünün esprilerini, Rehber ve Kitap desteklerinin sebeplerini,
hülasa İslam’ı doğru tanıtan bir Tebliğ ve Davet, bizatihi İslam’ın olmazsa olmazlarındandır” demek, vasat bir vicdan’ın bile onay vereceği bir gerekliliktir.

Ama bizim derdimiz anlatmak olmamalıdır diye düşünüyorum...
Anlamadan anlatmak, anlam’a ihanettir.
Ağlamadan anlamak, anladığını sanmaktır.
Herşeyi birbirine bağlamadan ağlamak, dini, ‘rehabilitasyon ve deşarj’ için kullanmaktır.

Allah’ın ayetlerini tedebbür(arka planlı düşünme) ve bu ayetlerin maksadını tahkik etmeksizin o ayetlere bağlanmak, Mekke-Medine Lokalizasyonu’nda boğulmakken;

İslam’ın evrensel aydınlanmasını anlayabilmek, yaşayabilmek ve anlatabilmek, Mekke-Medine Lokalizasyonu’nun prototip Kur’an Devrim’ini binlerce yıl sonra milyonlarca kilometre ötelere taşımak demektir.

Bunu başarmalıyız...

Emin Muhammed, Sevr Dağı’na çıkmış, Hira Mağarası’na girmişti.
Arapça, Sevr: Devrim, Hira: Arayış demekti...

Düşünüyorum da, Dağ gibi bir devrim için, önce aramak, ağlamak, anlamaya çalışmak şart...
Bunu yapmalıyız...
İslam’ı, Hira’dan Hayat’a transfer etmeli, taşımalıyız...

Şimdi Hira’dan Hayat’a dedik...

Böyle böyle, küçük, samimi, cesur, hedefine kitlenmiş, azimli, safi iyi niyetli adımlarımız olmasa, Allah’ın katında ne değerimiz var ki...

...

\'Emniyet Küfür’dür denilmiştir...
Yani \'ben emniyetteyim, cehennemden uzak, cennete layığım ve cennetliğim düşüncesi\' ihlasa aykırı olduğu gibi Allah\'ın pek çok esma\'sına da muhaliftir ve bunun yerine havf/korku ile reca/ümit itidali tavsiye olunur...

Hele de askerî, eğitimsel, ekonomik ve kültürel işgal o bütün ezici rezilliğiyle içimizde ve üstümüzdeyken, bizim kendimizi emniyette, yani nefsimizi ve ümmetimizi kurtarmış bir mahiyette addetmeye ne hakkımız olabilir?

Yok böyle bir şey ve olamaz!

Eğer bizim Dinimiz, bizim birbirimizi kırmamıza, kınamamıza, arkamızdan konuşmamıza, arkadan vurmamıza, kardeşlerimizi öldürmemize, ümmeti böldürmemize, insanlığı İslam’dan soğutmamıza, İslam’ı yaşamayan ama merakla Müslümanlar’ın hayatlarına bakanları ‘aman eksik olsun’ dedirterek uzak tutmamıza sebep ve vesile oluyorsa, zaten bu din İslam olamaz ki!
Akl-ı selim insanlar bizden Allah’ın dinini dinlediklerinde, anlamıyorlarsa, ısınamıyorlarsa ve yanaşamıyorlarsa, onlarda değil, hele İslam’da haşa hiç değil ama
belki bizim İslam’ı anlamamızda sorun var demektir!
O zaman kabul etmeliyiz ki, bizim algımız ve aklımız ‘hasta ‘ olmuş demektir...

Hastalığımızı kabul ettiğimiz anda en büyük engeli, hayrlılarını tenzih ederek söylüyorum ki, kendi uydurduklarından başkasına alamet etmediği halde, adı alim’e çıkmış sapkınları, önümüze dizilen yüzbinlerce işe yaramaz kitabı aşmışız demektir.

Doğal süreç incelikle izlenmelidir:

1.Hastaysak ‘deva’ aramalıyızdır.

2.Allah’a inanan birisi için deva, Allah’tadır, Allah’tandır.

3.Deva Kur’an’dır.

4.Kur’an en büyük şifadır.

5.Kur’an okumanın da gerekleri vardır...

6.Deva Kur’an’daysa Kitab’la doğru bir tanışma, tertil-taakkul-tefekkür-tezekkür-tedebbür ve tefakkuh barındıran bir okuma gerekecektir. İnşaallah tek tek işleyeceğiz...

7.Deva İslam’ın mucizevi dönüşürmesiyle vesile olduğu kişisel ve toplumsal devrimdir.

8.Bu çözüm iddia’mızdır.

9.Deva’mız, İslam İddia’mızdır.

10.İddia’mızın bizatihi kendisi hem kavlî/sözlü hem fiilî Dua’mızdır.

11.Dua’mız Davetimiz de olabilmelidir.

12.Bunların tamamı bizim Dava’mızdır!

İslam bahçesinden İnsanlığa taşıyamadığımız bir deva’mız, iddia’mız, dua’mız, davet’imiz,
yani Dava’mız yoksa, bizler, ne kadar iyi niyetli ve muhlis olursak olalım,
içine kapanmış dinci bir gecekondu getto’sunun kendini tatminle ömür tüketen sinekleri olmaya mahkum kalırız!

Muhammed aleyhisselam, hastalığı farketmese, Hira’da ne işi vardı sanıyoruz?

Bizim Hira’dan Hayat’a taşıdığımız bir Hakikat Arayışı’mız yoksa, İslam anlayışımız ve yaşantımız ne işe yarar sanıyoruz?

Anlamadan anlatamayız...
Başlamalıyız...

Kur’an ile inşa olmak, unutulan/örtülen sünnetlerin en büyüğü ve önemlisidir!

Açmalı, Yaşatmalıyız...
 
Açıklama:

Uzun soluklu bir ‘inşa’ hedefleyen Hira Çalışma Grubu’nun kitap okuma programını/müfredatını belirledik.

Yoğun işi, dersleri veya sonradan haberi olanların da katılabilecekleri bir esneklik yapmaya çabaladık.

Programa dahil olmak isteyenler www.hiradanhayata.net sitesinde muhtemel sorularının cevaplarını bulabilir ve yine sitedeki başvyry formunu doldurarak üye olabilirler.

Kitapları internetten veya kitapçılardan edinerek, yayınlanan sırayla okumaya başlamaları yeterlidir.

Grup kaydı yapıldıktan sonra gönderilen maile veya cep telefonuna dönüş yapılacaktır.

Geri dönüşlerin sağlıklı olabilmesi için ‘daima kontrol edilen e-mail hesaplarından’ yazılması gereklidir.

Zaten her kitap paketinin bitiminde grup toplantımız olacak,inşaallah...
İstanbul dışından katılanlar ise toplantı içeriklerinden haberdar edilecekler...
 
Katılımcının ikamet ettiği şehrin İstanbul\'a olan uzaklığı önemli değildir, önemli olan, olabildiğince çok Müslüman\'ın sağlıklı ve kalıcı bir istikrarla aydınlanması, uyanmasıdır...
 
Hira Çalışma Grubu 1.dönem okuma planımız:
 
 
-\'Seçmeli\' kitapları, zamanı kalanlar, o kitaba özel önem verenler veya diğer kitapları okumuş olanlar okuyabilirler.

Aslolan o periyod içinde \'seçmeli\' olmayan yani esas kitapları okuyabilmektir.
 
1.periyod:
 
 
Özgürlük Peygamberi - Abdurrahman Şarkavi
Hanginiz Muhammed - İhsan Eliaçık
3 Muhammed - Mustafa İslamoğlu
İslam Düşüncesinde Sünnet - Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu
Sahabenin Sünnet Anlayışı- Prof. Dr. Bünyamin Erul
 
2.periyod:
 
Adayış risalesi - Mustafa İslamoğlu
Hayatın Yeniden İnşası İçin - Mustafa İslamoğlu
Ne yapmalı Nasıl yapmalı Kiminle yapmalı - Mustafa İslamoğlu
 
3.periyod
 
Dine Karşı Din - Ali Şeriati
Sizi Rahatsız Etmeye Geldim - Ali Şeriatî
Safahat - Mehmed Akif Ersoy (seçmeli, dilenirse okunabilir)
 
4.periyod
 
Kur\'an-ı Kerim Tarihi - Muhammed Hamidullah
Ana Konularıyla Kur\'an – Prof. Fazlur Rahman 
 
 
Fatih Tezcan
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI