bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

Hrant Dink’in Katiliydiler, Şimdi Adalet’in Kafiri Oldular!

 Tarih: 18-01-2012 16:50:00
Fatih Tezcan


Madem devlet Arapça bir kelime, eh, adalet de kâfir de Arapça ve bu lisan’da ‘örten‘ demek.

Değil mi ki cümle devlet erkanı, medya mensubları ve dâhi başta çay ocakları olmak üzere her tür ocak delikanlıları, Hrant Dink’in katillerinin kasten yakalanmadığını, Büyük Türk Devleti’nin, aslında kendisini es geçtiğini, böylelikle ‘ölmesi gereken bir Ermeni’nin kafasına sıkan kahramanları yetiştirenlerin ve yollayanların görmezden gelinerek olayın ‘Örtüldüğünü’, dil ile ikrar ve kalp ile tasdik etmektedirler, o zaman ne az ne fazla söyleyeceğiz ve diyeceğiz ki, evet, şu bizim Devlet, vallahi de Adalet’in Kafiri’dir!

Değil mi ki, ona buna gıcık olan, elde tesbih volta atan, Tivitır’da Hürrem, hadi bilemedin Kösem Sultanı’nı arayan, sorarsan Osmanlı’ya hasta olup Ebubekir’den, Ali’den ve bilumum Tevhid Devrimi yoldaşlarından habersiz yaşayan, ağabeyleri, reisleri, hocaları, şeyhleri ne derse onu ‘İnneddinel indallahil İslam’daki Din sanıp, yüz menkıbe dinlese de nikab’tan nasibsiz gezerken Polat’ı kaçırmayan, Cübbesiz’e iftira’yı mübah ama Cübbeli’ye hapsi günah sayan, hele de laf ırk’a gelmeye, komple Türkler’i İslam’ın yenilmez sancaktarı falan sandığı için, Türklüğe eleştiri getiren kim varsa ‘kafir’ bilip, pazarda beyaz bere ararken Agos Adios Amigos diye sayıklayan mücahitlerimiz, her dem emaneti beline, eşgali eline alıp çıkış yapmaya hazır ve nazır’dır,
e ama bi dur yani,
yemeği tabakta, avradı yatakta, katili batakta, bunca mücahit'i futbol sahasında veya feysbukta bırakacak bir devlet, Türk'ün Ocağı'na yakışmaz ama di mi…
Elbet ki Ali’den bihaber bir Devlet-i Ali algısı için, Hikmet’miş, Adalet’miş bunlar laf ola beri gele takıntılar’dan başka ne olabilir ki…?

“Aksi konuşan deyyus kim ola! Hele de ne diye!

Laf ola beri gele, gel gel gel, tiz haber verin Şişli’ye kadar gele, Agos’un önünde rabıta’ya yata, Ermeni Dölü’ne sıka, hızla kaça, polislerle resim çektirip, ilk affa kadar yata, sonrasını sorma, bu dünyada madalya, cennette huri, şarap ve meyva, bizi merak etme, zaten bir su akar yolunu, bir de devlet yakar pundunu bulur” diyerek Faşist Fetva Yarışması'nda eküri özel ödülünü alanlara kalkıp bir de ‘yapmayın, etmeyin, bu günah’tır’ mı diyeceksiniz…

Bazen düşünmeden edemiyorum, acaba Türk Devleti’nin DNA’sında katliam var da biz boşuna mı konuşuyoruz, diye…

Hrant Dink’in katillerinin futbol maçı izlerken tanışan iki deli dolu arkadaş olduğuna karar veren bir devlet’ten bahseden haber bültenleri, Diyarbakır’da 15 kafatasının bulunduğundan bahisle devam ediyor ve sonra Uludere’de öldürülen 34 insanla alakalı soruşturmadan falan bahsediyorsa, sadece tv seyreden bir insan bile bu DNA Zinciri’ndeki Katliam Geleneği’ni fark etmez mi…?

İşi, Devlet’in Bekası denilen put için, Peygamber’in torununu kesen Yezid’e dek vardırabiliriz ama ‘Türk’ değillerdi ki…

Din ve devlet ilişkilerine olan bakış açılarını oralardan mı tevarüs ettik?

Ayağını çek!

Ama ne yalan söyleyelim, insan’ı değil devlet’i önemseme meziyetimizi, Araplar’dan aldığımızı söylemek de Türklüğe ayrıca bir hakaret olabilir!

Ön Türk Tarihi’ni okuyanlar anlamıştır…
Cengiz’leri, Mete’leri, Atila’ları tartışmaya ne lüzum?
O kadar eski olmayan tarihlerde, Türkler’in devletin devamı bahanesiyle 104 tane bebeği, 6 aylık olmadan hamamda havluyla boğdurduğunu bilen bizler, bugün bir Ermeni’nin katil şebekesinin teğet geçilmesine neden bu denli şaşırıyoruz ki acaba?

Diğer bir deyimle ve güncel bir sorgulamayla olduğu gibi “2012’de bunu yapanlar, 1915’te neler yapmıştı acaba” diye düşünürsek, nerelere varmayız ki?

Hiç düşündünüz mü,
Bu topraklarda neden liderler, yöneticiler değişebilir ama Katliam ve üstünü örtme geleneği değişmez?
Türklük’le alakası yok bunun, direkt olarak bir ırkı suçlayamayız zira bu topraklarda can’ın ucuzluğu, her daim câri bir kaide.

Osmanlı zamanında sözünü ettiğimiz bebeklerden başlayın ve ekmeğin gramajından çaldığı için Eminönü’nde asılan fırıncı’dan tutun da İttihad ve Terakki’nin Ermeni Katliamı’na,
oradan kendisinin de Cemal Granda’ya zımnen ifade ettiği gibi Türklük’le alakası olmayan Mustafa Kemal’in Türkler’e ve Kürtler’e ettiklerine ve hatta Türk Genelkurmay Başkanı’nın yüzünde sigara söndüren Türk Teğmen’den,
“Burada Allah yok! Türk var ulan!” diyen Diyarbakır Zindan Müdürü’ne dek gelin ve dilerseniz araya ‘güzel Türk Başbakanı’ Tansu Çiller’in Özel Katliam Timlerini veya devleti iyi tanıyanların daha dün yutturdukları Uludere İstihbaratı yemlerini sıkıştırın!

Nereye bakarsanız bakın, Kemalist Kadro da olsa, Türk-İslam ülküsü de olsa bir konuda ısrar edildiğini göreceksiniz: Öldürmek ve Örtmek!

Bundan sonrasında konu Dink’le alakalı değildir!

Hrant Dink’in tetikçilerine birkaç sene verip, katil şebeke’ye kör kalarak selam göndermek, sanılandan ince bir iş kanımca…

Bu kanlı selamı alan o kadar çok fazla toy delikanlı var ki…
İslam edeb ve âdâbından mahrum,
din adına bir şeyler dinlediği birilerininin elinde farkında olmasa da mazlum,
ölüp gidenin değil, öldürülüp gönderilenin arkasından ‘pis kâfir’ diyecek kadar kalbi katı,
sanki birileri için bir şey yapıyormuş gibi Dink için düzenlenen eyleme bile karşı duracak kadar sloganik o kadar aktif kötü potansiyeli taşıyan pasif kötü’müz var ki…

Hrant Dink kararı, en başta bu kitleye selâm’dır.

Selam’ı alanları isim isim yazmak da mümkün ama iki blog öteye giden anlar…

Ha, bir de şu var…

Velev ki Devlet, Devlet’e teğet geçmedi de, bu cinayet, futbol maçı izlerken tanışan iki gencin, kızın yanına ‘Arkadaşla bahse girdik, sana ne kadar güzel olduğunu söylemem lazım’ diyerek giden ergen liselilere öykünen bir heyecanla tetiklediği infaz olsun!

Ne değişir?

Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama

Bu Devlet, Dink’i öldürtmediyse dâhi, katil değil midir?

Yâhû, Dink Kararı’ndan 3 gün önce bu kalem erbabı değil midir, haklı olarak, ’Erdoğan Devlet’i temize çıkaramaz!’ diye çiziktiren?

Eee? Ne değişir?

Dersim’den özür dileyen Başbakan, ırkçı oyları kaybetmek pahasına o facia’nın adına ‘Uludere Katliamı’ demek cesaretini gösterebilmiş midir?
Hayır.
“Dink Davası’ndan bu sonucun çıkacağı bilinmiyordu” diyen varsa kendini kandırmasın, yok öyle bir şey.

İsim isim saymaya gerek yok, dosyadaki herkes çok süre önce serbest bırakıldı zaten…
Erhan Tuncel karar duruşmasında kalkıp ‘Emniyet neden engellemedi o zaman? Ben bunun cevabını istiyorum bu mahkemede!’ demedi mi?
“Ben Emniyet’e Haber verdim, neden engellemedi?” diyen adama cevap veremeyen bir devletin başındaki Başbakan, seçimlerden önce girdiği milliyetçilik kanalı’ndan çıkıp Dink kararı’nın hemen sonrasında eşi ve arkadaşları, yani bu ülkenin insanları, gözyaşlarıyla Beşiktaş’tan Şişli’ye yürürlerken bir açıklama yapmış mıdır?

Hayır.

Tıpkı Roboski’de olduğu gibi, yine çıkan o değildir; Sadullah Ergin’dir, Arınç’tır ve saire…

Neden?
Yoksa “Türk Devlet Geleneği ağırdır, öyle her kelle’ye ağlamaz” mı?

Bakın bir şey söyleyeyim mi…
Dink’in katillerine teğet geçen adaletsiz ok, eğer bir şekilde temyiz’de kırılmazsa, bu devlet’in tam ayağına girecektir!
Başta da söyledim, ister kâfir olsun ister Hrıstiyan isterse bilmem hangi mezheb, fark etmez, Adalet Evrensel’dir.
Cebinde firavun resimli parayla yaşayıp, Sosyal Medya’da Dink Kararı’nın Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye’ye uygunluğunu savunan köksüzler, Allah’ın adaletini engelleyemezler!
Bir devlet –teknik olarak- küfürle idare edilebilir ama zulümle idare kalıcı olamaz!

17 günlük bebeğe 3 gün 3 gece tecavüz edenleri affeden devlet, kendine eleştiri getirenleri ‘Siyasi Mahkûm’ diyerek güneş ışığına tevbe ettiriyorsa,
Marmaris’teki çıplak kadın ressamı Kenan Evren’i yargılamayı matah bir şey zan edip Diyarbakır Zindanları’nı kapatanlar, Kürtler’i savunan kızların baş örtülerini zorla açtırıyor ve sonra ‘teknik takip’te örtüsüz olduğu anlaşılmıştır’ diyerek bir de Nazi gibi izlediklerini itiraf ediyorlarsa,
Saçını traş ettiği veya pankart açtığı için öğrencileri terör örgütünden yargılayanlar, “T.C benim gençliğimi, heyecanımı ve fakirliğimi kullandı“ diyen Yasin Hayal’leri örgüt’le yargılamıyor ve serbest bırakıyorsa,
Ceza kesmediği Ergenekonistleri yıllarca Silivri’de tutarak yeni bir Kemalist Kadro yetiştirdiğini fak etmeyenler, 2023’ü işaret ederek Kemalizm’in Restorasyonu’na hizmet ederken,
Kurtuluş’un değil Osmanlı’ya Darbe Operasyonu’nun başlangıcı olan 19 Mayıs’ın Gençlik ve Spor yerine Gizlikle Satış Bayramı olduğunu belgelerle açıklamaya cesaret etmek bir yana, Nazi Almanyası’ndan taklid edilen megalomanik ve erotik kutlamalarını dâhi kaldıramıyorsa,
İsrail’e savaş açmayı düşünenler yoğun brifinglerle ikna ediliyor ama sonra hesabı sorulamayan Mavi Marmara Şehidi’nin şehrinde ‘Kahrolsun İsrail’ demek suç unsuru kabul ediliyorsa,
o zaman Devlet tanım değiştirebilir ve
“Bulunduğu topraklar üzerindeki en büyük örgüt’ten,
“Bulunduğu topraklar üzerindeki en katil ve zalim örgüt”e dönebilir.
Zaten bu dönmüş hali de, biz işi gücü bıraktık, te’yid eden vakıa’yı ve bilumum destekleyenlerin ruh halini yorumluyor ve ihtar şahitliğimize çalışıyoruz!
İşte bu son süreç de uzun sürer ve sadece Allah’ın ikazlarını kaale alan gerçek adalet sahipleri’nin ihtarları da kaale alınmazsa, adalet’in kâfiri olmuş bir devlet bir çırpıda çökebilir.
Kur’an ayetleriyle sabittir ki bitmeyecek, çökmeyecek, ölmeyecek tek devlet Allah’ın zatıdır.
Herşey fanidir, her devlet çökebilir.

“Bir Hrant Dink için koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti mi çökecekmiş, hıh” diye burun kıvıranlar, Nemrut’un burnuna girerek helak eden sinek kıssasından gafil kalanlardır.
Şu da var ki, Hrant Dink o sivri cümlesinde, eleştirinin ölçüsünü kaçırmış olabilir ama bu muhtemel doz aşımı, adaletli insanların ülkesinde, birisinin gönderilip yazarın öldürülmesi veya sonra adaleti sağlayacak polislerin katille bayrak töreni yaparak resim çektirmesi ve en sonunda da adaleti sağlayacak karar merci’nin komple şebeke’yi es geçmesi ile karşılanmaz!
Tabi ki hükümet konudan masum ve masun değildir.

Bundan sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi derken de iki kere düşünülmeli ve en önemlisi, “AK Parti deyin, AKP demeyin” diyen Başbakan, bunun hakkını vermek için,
Halk’tan yüzde 50 oy değil, Hakk’tan yüzde 100 onay almayı önemsemelidir!
Mademki “Referansımız İslam’dır” diyen bir başbakandır, öyledir;
aşk ile kalben bir daha,
“İnsanlardan değil benden korkun!” diyen Allah’ın dininde Esas Duruş, Halk'tan Yüzde 50 Oy Almayı değil, Hakk'tan yüzde 100 Onay Almayı Önemsemektir.

Habur’dan sonra sıfırlanan blok Milliyetçi Oy’lar için devşirilen söz’ler, seçim’den sonra da kendine çeki düzen vermiyorsa, burada insanlar “Demokrasi Araç’tır, Amaç değil” diyen İslamcı Başbakan’ı sorgulamaya başlarlar ve bu sorgudan temiz çıkmak, sadece ve sadece adaleti ‘artık’ ıskalamamakladır.

Bazen öyle durumlar olur ki, halk sapar, ama Hakk asla sapmaz!

Dik duran bir lider için “Halk saptığından dolayı ben de saptım”  gibi bir Ahiret repliği olamaz!
Dünya Tel-Aviv Lobisi’nin güdümünde olduğu halde Davos’ta “Bi Dakkaaaaa!” çeken Erdoğan’ın, Anıtkabir Lobisi’ne, Ergenekonist hezeyanlara veya Devlet’ten ırkçılık hastalığı kapan Halk’a çekeceği hiçbir “Eyvallah” olamaz!

Ne ki diğer yandan, Dink’ten sonra Agos’a Genel Yayın Yönetmeni olan Ethem Mahçupyan’ın durduğu yer dikkat çekici:
“PKK olmasa AK Parti, Dink Cinayeti’ni çözerdi” diyen Mahçupyan, Dink Kararı’nın Hükümet’in PKK’yı bitirmek için polis-asker’le iyi geçinme stratejisinin sonucu olduğunu söyledi.
Adalet Bakanı Ergin ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, kararın vicdanları rahatsız ettiğini ve davanın bitmediğini belirttiler.

Bunlar ur’u bitirmek için zaman isteyen sözlerse, güzel teselliler ama değilse,
metastaz kaçınılmaz!

Velhasıl-ı kelam; biraz daha zaman…

Bir kalem’de iki şey eksik olmaz: Düşünce ve vicdan.
Biz kalemimizi Hans’lar, Hrant’lar, Hrıstiyan’lar için Adalet lehine susturur da Adalet ve Kalkınma Partisi lehine konuştursaydık, her koşulda mutlak Adalet isteyen Allah’a hesap veremezdik, veremeyiz, verilemez.

Bugün Hrant Dink’in katillerinin arka-daş’larını teğet geçenlerin selamları, sadece Allah’ın Selamı’nı alıp vermenin önemini anlatan bir ders gibidir!

Dink’in katillerini yüreklendiren ve onlara öykünen cahilleri yüreklendiren bu selam, Said Nursi’ye zulmü, Şeyh Said’e katli, Rize’ye bombayı, Dersim’e katliamı, Türkler’e Atatürk’le, Kürtler’e ApoKürt’le hiza’yı, hele de gözümüzde yaşlarımızla andığımız Metin Yüksel’e bir cami avlusunda düşme’yi reva gören kalem’in selamıdır!

Allah için, Müslümanlar artık biraz geniş bakmayı öğrensinler!

Bırakın Ermeniler hakkında adalet ve şehadet isteyenleri aşağılamak, faşistler’e kalsın…
Ermeniler’le, Rum’larla ve Museviler’le düşman olmamızı üfleyen dudaklar, ‘her yanımız düşman kaplı’ diyerek sosyo-psikolojik kapılarını kapattıkları Türkiye Gettosu’nun anasını ağlatanlarla ikizdirler.
Oysa Kur’an Aklı, Kur’an Edebi, Kur’an Adaleti hiç şaşmaz.

Biz, 'Bâri' biz, zulmü ırkçı fanus’lara değil elimizdeki Kitab’a bakarak tanımalıyız!

Tarihte de bugün de, Ehl-i Kitab’dan adam gibi adamlar ve müslümanlardan da çok kitapsızlar çıkabilir, farkına varmalıyız…
Bizler Müslüman’ız ve Kur’an İklimi’ni ıskalamamalı,
Hurafeci Farelerin üflemesiyle uyuşurken bizim de 'Ehl-i Kitab' olduğumuzu unutmamalıyız!

“Bir millete olan düşmanlığınız, sizi onlara zulm etmeye yöneltmesin” diyen Allah Rabbimizdir ve Tevhid’e inanan insanlar olarak başkalarından terbiye ve hiza almamalıyız…

Yaptığımız yorumları duyan vya okuyan, aklı başında ve ahlaklı bir kimse tarafından, "Senin İnandığın Allah sana mahkemesi yapılmamış bir insanın öldürülmesini önemsememeni mi söylüyor?" dediğinde mahcub olmamalıyız...

Biz biz olmalı, çok dikkat etmeli,
‘Dincilik’ ambalajlı paketleri açmamalı ve
tabiî ki sadece Allah’ın Selâmı’nı almalıyız…


 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI