...
Şimdi elinizde bu kadar basit tanımlara dayanmış bir idealciğiniz ve fakat bu kadar önemli yerde bir memleketiniz ve bu kadar ekose desenli bir milletiniz varsa başlarsınız oyuna...
Bu iktidarınızın kudreti kendinden menkul olduğundan dolayı sizi taşıyacak ayaklara ihtiyacınız olur…
Siz ilkokul çocuğunun dahi taaccüp edeceği vecizeleri tükürüklerle böğürdüğünüzde saygıyla dinlenilmesi gerekir...
Sizin paranoyakça vurduğunuz yerlerde mazlum güller bitmesi icab eder...
Sizin zillet ve zulmünüzün zil ve zurnayla kutlanılması için bir şeyler olmalıdır…
Sis… Duman… Yalan… Dolan… İftira… Ütopya… Plan… Proje… Fail-i meçhul... Fail-i malum... Tuzak... Hile… Kan... Gözyaşı... Tahkir... Tahrik... Hırsızlık... Arsızlık... Haz\'a Taparcılık... Hız\'a Taparcılık... Azaltılmış dinsellik... Abartılmış cinsellik...!
Ne olursa olsun... Fark etmez artık!
Eğer sen bu memlekette senin dediğinden başka bir idare ve itaat anlayışının olmasına,
Eğer senin emrettiğinden başka bir hayat düzeniyle yaşanmasına,
Eğer senin tarif ettiğinden başka bir birliktelik ve kardeşlik arzu edilmesine,
Eğer senin dediğinden başka bir şeyler denilmesine...
Kıymetini bildiğin ve bilmediğin her şeyi ve herkesi feda edebilecek kadar karşı isen!...
Ve bu karşındalığın farkındalığı ile hareket ediyorsan…
Ve bu karşındalığın farkında bir kalabalığın da olduysa…
Bu obsesif kalabalığın göze almayacağı hiçbir kabalık ve kaos kalmamıştır!
Buna Asala da dahildir! Buna Hizbullah da dahildir! Buna Pkk da!...
Neden mi? Bu vatan bir şartla senin vatanındır nasılsa! Yani senin faşist sistemine uyuyorsa!
Neden mi? Bu halk bir şartla senin halkındır nasılsa! Yani senin laiklik beşiğinde uyuyorsa!
Uy/u/muyor mu? İlk uçakla Tel-Aviv, Washington, Paris veya Londra!..
Neyle mi? Yine bu vatandan ve halktan aldığın ve çaldığın paralarla…
Nereye mi? Bu vatanda ve bu halkla yaşayamadığın hazları kazaya…
...
Gemisinin içindeki yolcuların huzurunu değil kendi muhayyile ve taassubunu önemseyen ve önceleyen ayyaş kaptan için o geminin rotası kayalık olsa ne yazar fırtına olsa ne?!...
“Ne mutlu Kaptanım diyene “ der ve devam eder nasılsa, kime ne!
Ama yolcuları da oyalamak gerek…
Eee…Ne yapacak?
Bakacak bu gemide ilk isyan nereden çıkar diye…
Haliyle ilk ve en büyük adaletsizliğin olduğu yerlerden…
Tamam, gemide her yerde geminin Sahibi’nin sözünden çıkılarak bir idare ve itaat anlayışı hakim kılınıyor ama hedonist ve faşist kaptanlar tarafından üçüncü sınıf yolcu kabul edilenler kimse oradan bir direniş hareketi çıkacağı müstakbel ve mukadderdir…
Kim onlar?
Sahib’ini unutmayan Müslümanlar ve dahi Kürt Yolcular!...
“Madem Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz ve mademki hepimizi ve her şeyi de Allah yarattı o zaman Allah’ın sözü her sözün üstünde olmalıdır,O’nun hoşnutluğu ilk ve tek idealimiz olmalıdır” diyen insanlar ile “Kürt Kimliğim sizin batılılaşma hedefinize engelse bu bana zulmetme, beni asimile etme, beni öteleme ve iteleme hakkını size vermez!” diyen insanlar…
...
Peki laiklik lağımındaki faşizan fitnebazların çözümü ne olur dersiniz?
“Yaz! Gericilik ve bölücülük kontrolde tutulacak!”
Nasıl mı?
“Gericiler bölücü olmayacak. Bölücüler de gerici olmayacak.”
...
Öyle bir mizansen dizayn edilecek ki bu coğrafyada, Türk, devlete dönüp “Kürt Kardeşime zulm edemezsin! Onun yanındayım!” diyemeyecek…Kürt, devlete dönüp “Biz Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz! Sizin sisteminizde hem zulm hem küfr hem fısk var ve bu bizim kadim İslam inancımıza taban tabana zıttır!” diyemeyecek…
Öyle bir pandomima çevrilecek ki ellerindeki eksik-siz ve eksi-siz Kitab’a rağmen Müslümanlar, Doğu\'daki resmi zulüm hakkında ne kalem, ne kelam kımıldatamayacaklar!...
Öyle bir oyun oynanacak ki, inleyen Kürtler Allah’ın A’sını değil başka birisinin A’sını söylemek zorunda kalacaklar!...
Sahi, Pkk neden asla İslami bir söylemle çıkmamıştır? Hiç düşünmediniz mi?
Pkk da tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi neden Laiktir? Bu pragmatik bağlamda da tutarlı değildi ki hem...
Bakın, bu ülkenin sekülerleştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri Kürt Halkı’dır! Bana sorarsanız Kürt Kavmi\'nin bu gezegende en son sözcülüğünü yapacak organizasyon da Pkk\'dır! Ama insan düşünmeden de edemiyor, içinden Selahaddin Eyyubileri Said Nursileri Şeyh Saidleri çıkarmış bu kadar müslüman bir halkın sözcülüğüne soyunmuş bir örgütün yönetim kadrosu nasıl olur da Ateist ve -hadi daha açık söyliyeyim- Laik olabilir?!...
Bu ne yaman çelişkidir? Bu nasıl bir tezgahtır? Bu trajedik tiyatronun izahı nedir?
...
“Allah!” dedikten sonra dönmeyen, O’nun emrettiği üzere bir ahlak ve ahkam için mücadele eden Türk ve Kürt Kardeşliği, değil sadece düzeni Dünyayı bile titretir!
Bu tecrübeyle sabitti. Tarih yazmış ve dünya seyretmişti…
Bir daha olabilir! Yine olabilir! Yeniden olabilir!
Sadece Türk ve Kürt değil, hangi iki veya fazla kavim olursa olsun, Allah’ın Kitabı’ndaki projeler ve Allah’ın Resulu’ndeki pratikler ışığında bir yol haritası çizdiğinde, şimdiki gibi sadece bu dünyasını oyalayacak değil mahşerindeki mutlu sonunu da onaylayacak bir tarih yazabilir.
...
İşler bu kadar net ve büyük oladursun seyyar sabetayist sapıkların istediği ise felekten bir memleket ve dinden bir millet çalmaktı hepsi bu…
Bu dev hırsızlık projesinde Türk-Kürt, Alevi-Sünni birbirine düşmüş, birbirini aşağılamış, birbirine saldırmış, bunun hiçbir önemi olabilir miydi?
...
Bu minval üzere olan biten tüm işler, iç ve dış toplum mühendislerinin hendeseleridir.
Bakın, dikkat edin, bu, öküz altında buzağı değil “manda altında vatanı” aramaktır!..
Başımızdaki bu lanetse, yakinen bilen bir millet için Allah’tan daha güzel hüküm veren kimse olmamalıyken hükmü Allah’tan başka herkese bırakmanın hediyesidir!...
Bu hüsran, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmemenin sonucudur!...
Bu eziklik, Allah’ın Yolu’ndan başka herhangi bir yolu kim dillendiriyorsa onu tasviye etmemenin duruşudur!
Bu topraklarda yaşanan acılardan yükselen her çığlık, Mü’min olamamanın getirdiği ferasetsizlik ile, ahir zamanın Modern Haçlı Seferleri’nden; “Bana dokunmayın, ben ulusum, millet veya ümmet değilim ki!” diyerek korunacağını sanan ama ya sömürge olacağını ya da tamamen ortadan kaldırılacağını öngöremeyen içimizdeki beyinsizlerin eblehliklerinin beyyinesidir.
Kurtuluş Savaşı ve sonucunda ulaşılan zafer ne kadar hayırlı bir nimet ise bu sistemin kuruluşu da bir nankörlük olmuştur!...
Şimdi konuştuğumuz sorun ise, Allah’ın verdiği nimeti küfürle değişmemizin sadece tek bir faturasıdır.
...
Mahşerde asla sorulmayacak bağlılıkları bu hayatlarının olmazsa olmazlarının başına koyan kim varsa şimdi başını ellerinin arasına almalı ve düşünmelidir.
Allah, hiç kimse istemese de, nûrunu muhakkak tamamlayacaktır ve bundan bu topraklar da muaf değildir!Kimse Arz\'dan toprak çaldığını sanmasın, zira olan bitenler yalnızca El-Kadir\'in imtihanıdır...
Milliyetçilik asabiyetiyle bu Nur\'un hasmı olmuş müstekbirlerin tuzağına düşmek, bu Nur\'un nasibiyle hısım olan biz iki kardeş halkın mahşerde savunusu olabilecek mi sanıyoruz yoksa? Eğer öyleyse bu fahiş bir hata!
Türk veya Kürt, her türlü kimliğini Abdullah\'lığının ardına atmış biz AbdulKadir\'lere düşen, bu nur tamamlanırken Rabbimizin muvazzafı olmayı istemek ve buna müteallik bir kardeşlik hukuku tesis etmek değil midir?
Bu topraklar ne Türklerindir Ne Kürtlerindir!
Bu topraklar arz\'a dahildir ve tamamıyle Allah\'ındır!
Allah bu toprak parçasını Türklere ve Kürtlere emanet etmiştir!
Şimdi kimdir ki bu topraklarda birbirine ve nefsine zulmetmeden yaşar selamet onundur!
Bu vatanda olan biten tüm ihtilaflar asla bu ülkenin halklarının icadı değildir.
Bu halkın oyalandırıldığı gericilik ve bölücülük gibi düzmece projeler, bu ülkenin kuruluş paradigmalarında imzası olan jöntürklerin, olaylara bön bön bakan, paradoks dolu ideolojilerde dön babam dönen ama asla sorunlara son veremeyen ve dolayısı ile self-determinasyonuna bile yön veremeyen bir halk istemelerinin somut neticesidir.
...
Bakın, bu ülkenin ilk anayasasına göre kuruluşun asli unsurları Türkler ve Kürtlerdir. Devletin dini İslam’dır.
Bu ülkenin ilk kurucularının ilk tehdit algılamaları ise gericilik ve bölücülüktür.
Bu iki tehdidin aslında tabii birer hak arama davası olabileceğini perdelemenin iki anahtarı vardı:faşizm ve laisizm… Nitekim anayasadan İslam da çıkarıldı Kürtler de…
...
Zaten 158 (yazıyla yüzellisekiz) kişiyle kurulan ve ileriki dönemde hilafeti de kaldırarak içinde olduğu binaya batı-cılık adı altında batıl-cılığı taşımayı kendine misyon biçmiş bir yapıyı herkesin kabul edeceği de düşünülmemekteydi…
Daha Lozan Anlaşması\'nın üstünden sekiz, Cumhuriyet\'in İlanı\'ndan beş ay geçmemişken Millet Meclisi\'nin şahs-ı manevi\'sinde mündemiç bırakılmak üzere ilga edilen hilafet kurumu, hangi Uluslararası yeni ve gizli parametrelerin getirisidir?
...
Lozan\'ın ise bu coğrafyaya en büyük zararı ulusçuluğun resmi ideoloji olarak belirlenmesinde belirleyici bir rol oynamasıdır.
Hürriyet Gazetesi’nin manşetinin yanına bakınız.”Türkiye Türklerindir” yazar…
Ne kadar keskin zeka ürünü ne kadar kuşatıcı bir vecize değil mi?!...
Peki bir kürt gözüyle bakar mısınız bu cümleye…Ne hissediyorsunuz?...
Hatta şimdi bu tip gazetelerde Pkk-İsrail dayanışması yer buluyor. Tabi bizim gibi, Yahudileri soğan ve sarımsağına kadar anlatan bir Kitab olan Kur\'an\'ın talebeleri için çok bayat bir haber ama diğer bir açıdan bakarsak daima resmi ideolojinin sözcüsü olmuş Hürriyet\'in kuruluş tarihi 01.05.1948 iken İsrail\'in kuruluş tarihi ise 14.05.1948\'dir... Ne de yakınlar!...
...
“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözüne bu devlete vergi veren ve vatanını seven ama asla herhangi bir şekilde asimilasyonu veya bunun teklifini dahi istemeyen bir Kürt olarak bakar mısınız?
Bu vecizenin tavzihi babından dillendirilen “bu memleket için çalışan kim varsa Türk’tür” sözünden sonra yine empati yaparak fikrederseniz de özrü kabahatinden büyüklüğü görmez misiniz?
...
Ben kendimi her zamanda ve her mekanda Allah\'ın isimlendirdiği isimle, yani “müslüman” ile isimlendiren bir insanım.
Diğer sıfatlar talidir.
Bununla beraber dedesinin dedesi Osmanlı Mutasarrıfı olmuş, sülalesinin tamamı Türk olan ve yaşadığı şehir İstanbul\'a gelmeleri de, şehrin müslümanlar tarafından fethine kadar dayanan bir Türk\'üm .Şimdi soruyorum; biz Türkler, bizden önce dahi bu topraklarda olan-veya olmayan- insanlara nasıl olur da, bizimle beraber, birlikte kurduğumuz bu ülke için çalışırlarsa bizim ırkımızdan olacaklarını söyleriz ve iddia ederiz yahu?!.. Şaka mı bu?!...
...
“Bu ülkede ümmetçiliği bırakalım, çağdaş ve ulusçu olalım” diyen hemen kim varsa bunların esasen zaten asla ümmetten de olmadıklarını fark etmek nasıl bir tuzağa çağrıldığımızın da deşifresi değil midir?
...
Çağdaşlıktan kastın, geçen zamanla ve gelinen çağla beraber fikirsel mesafe katettiğinin ve artık beş duyuyla algılanmayan tanrıya inanmayarak modernleştiğinin iddiasındaki insanın, bu fikriyatının farkındalığı ve fırsatçılığı ile daldığı türlü dipsiz günah kuyularına ve yaşamsal anarşiye davet olduğunu hala anlayamıyor muyuz?
Ulus’un Moğol Hükümdarı’nın tebaasına, Çağ’ın ise bu hükümdarın bu tebaayı idare süresine verilen isim olduğunun bilgisi de mi “Ümm-et’in anne: üretken topluluk” demek olduğunun bilincinde ve kıvancında olması gereken bizleri, bizlere dayatılan bu saçma isimleri ve düzmece resimleri redde yönlendirmez?
...
Sosyolojik bir kaide olarak, tepeden inme devrimlerin, müteakip iki jenerasyon sonra zayıflama ve devrilme sürecine girmeleri söz konusudur.
Yani siz beşeri dogmalarınızı vahyin hitabına meftun olacak torununuzun torununa izah edemezsiniz!
Bunu, entrikacı elit egemenler de bilmektedir. Şimdi bundan sonra yaşanacak her hadiseye bu perspektifle bakılmalıdır.
Allah\'ın, “örümceğin evi kadar zayıf” olarak tarif ettiği batıl sistemlerin akibeti, Allah deyip ihlasla yaşanacak hayatlarda ve Lafz-ı Şerif\'i nefeslerinde ve dualarında ve sloganlarında üfleyecek dudaklardadır ki Allah bize ve nesillerimize bunu nasib etsin...
...
Biz, fikriyatı bir şeylerin üstünü örtmek ve hayatı bir şeylerin yerlerini zorla değiştirmek üstüne kurulu olanların egemenliğindeki sistemin sözleriyle konuşmak ve gözleriyle bakmak durumunda değiliz!
Bil-akis biz birbirimize yönelteceğimiz en ufak aşağılayıcı bakışta dahi nazarımızla beraber imanımızın da aşağılara indiğinden endişe etmeliyiz.
Biz, bir tek kardeşin bile gıyabında kötü konuşmanın onun ölü etini yemek gibi bir ezayla teşbih edildiği bir öğretinin öğrencileri olarak diğer kavme mensub kardeşlerimiz hakkında konuşurken çok ama çok dikkatli olmalıyız.
Unutmamalıyız ki birbirimizi sevmememiz, dini Allah’a has kılmamamızın ve imanı kişiselleştirmemizin neticesidir.
Birbirimizi sevmemiz ise yek diğerimiz için selamet istememiz ve selam vermemiz ile olabilir.
...
Türkiye’nin içinde olduğu durum, Baştaki küçük görünen bir sapmanın ileride feci mesafede uzaklıklara sebeb olmasına örnek olarak yeter.
Tekrar yakınlaşmamızın sırrı ise işte bu baştaki sapmaların tesbiti ve reddi ile mümkündür.
...
Faşizm sapsız kılıç gibidir. Karşınızdakine sokmak isterken sizi keser!
Kendi ırkımızı üstün görmemiz ancak bu sistemin bize verdiği ulusçuluk kılıcının tesiridir.Bunun da sonrasında Allah bize üzüntü ve keder vermiştir.
Biz İslamı ve hediyesi olan İslam Kardeşliğini kabul etmeden de elem ve ızdırabımız kaybolmayacaktır.
Laisizm, dini, kanser mesabesinde görerek devlet erkinden ayırmak için yapılan ameliyatın ismidir.Tabi deistler tarafından savunusu “kanserdi” diyerek yapılmaz, “kalpti ve yorulmasın diye ayırdık” denilir! Bu zihniyette bir idare ve itaat birlikteliğinden ise zillet eksik olmamıştır ve olmaz. Zira zaten din, insanlar zillete düçar olabilecekken onları yaratıp başıboş bırakmamayı kendine ilke edinmiş Allah’ın uzattığı yaşam kılavuzudur.
...
Doğru tahlil ve münasip tavra dair ideal fikirleri beyan eden Mustafa İslamoğlu’nu, Nureddin Şirin’i, Hakan Albayrak’ı, mezkur problemin çözümü için oluşturulabilecek bir komisyonun başkanı veya üyesi yapmak yerine hapse atan zihniyetin bu vatana da bu halka da vereceği hiçbir şey yoktur ve olamaz!
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Görünür rütbe-i aklı eserinden”
On binlerce gencecik evladı anasının veya karısının koynundan alıp toprağa verdiren, bir de reddettiği dinin terminolojisine sığınarak şehid diyebilen, “bu çağda hala tanrı diye bir şeye inandığı için” hakir gördüğü iki kavimden müteşekkil halkından aldığı yüz milyarlarca lirayı baruta vererek heba eden, bu barutu da kendi getirdiği faşizm ateşiyle yan yana koyup ortalığı devletin bekası adına cehenneme çevirenlerin ne sosyal ne kültürel ne hukuksal hiçbir sözleri kabul edilebilir değildir.
Biz ancak Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak davasında tatlı bir rekabet ve dayanışma içinde olabilecek iki kardeş kavimiz.
Kendileri gibi kurdukları da kelebek ömürlü olan kafirlerin ne verdikleri gazlar bizi düşman edebilmelidir ne de vaad ettikleri hazlar bizi nefsani bir hayata sürüklemelidir.
Ancak ve ancak , Biz O’nun kopmaz ipine yani dinine/kitabına/elçisine sımsıkı sarılırsak Allah, Türk’ün de Kürd’ün de yardımcısı olacak ve içinde bulunduğu cahilce cesaretten ve acizce esaretten kurtacaracaktır…
Şimdi bizlere düşen bizi biz yapan özlerimizin kadrini bilmek olsun…
Şimdi bizlere düşen bizi kardeş yapan dinimizin kıymetini anlamak olsun...
Şimdi bizlere düşen birbirimize selam vermek ve selamet dilemek olsun...