bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

Mavi Marmara Faturası’nda Yanlış Olmasın!

 Tarih: 30-11--0001 00:00:00
Fatih Tezcan

 

 

 

 

 

 

Türkiye ve İsrail arasındaki özür ve tazminat konularının ele alındığı görüşmelere ara verildi, yakın zamanda tekrar başlayabilir…

 

Tazminat ödeyerek konuyu kapatmaya çoktan razı olan İsrail, özür dilemenin arka planını daha işin başından çözdüğü için pazarlık konusu bile yapmıyor!

 

Özür ve tazminat, her ne kadar Türkiye kamuoyu için önemsiz kabul edilse de, İsrail’in varlık sebebi olan ‘de facto konsepti’ni yerle bir ettiği için Siyonistleri kendi içlerinde tartışmalara boğmuş durumda…

 

Yani İsrail zaten ‘biz yaptık, oldu!’ emr-i  vaki’si ile kurulan bir gecekondu yapıyken ve 14 Mayıs 1948’den bu yana ‘yanlışlıkla’ onlarca askerini öldürdüğü ABD dahil hiç kimseden hiçbir şekilde özür dilememişken, kendi isteği dışında Gazze’ye giden bir gemiye yaptığı operasyondan dolayı özür dilemesi, tazminat ödemesi ‘normal şartlar altında’ imkansız görülüyor.

 

Onlar biliyorlar ki hiçbir şey konuşulmasa ve bizatihi bu özrün ve tazminatın kendisi vuku bulsa dahi, İsrail’in kuruluşunun sorgulanmasına kadar gidecek bir süreç başlayacak…

 

Herkes, bütün taraflar bunu biliyor ama kartlar henüz kapalı…

 

Bunun en net örneği, geçtiğimiz günlerde yaşandı:

Avrupa’nın tam 10 devletinin eski dış işleri bakanları ve bağlı yüksek komiserleri, AB’ye yazdıkları bir mektupla ‘İsrail’in diğer bütün normal devletler gibi bedel ödemesi gereğini’ en açık dille ifade ettiler.

 

Salı günü Ortadoğu gündemiyle toplanacak AB genel kurulunda görüşülmek üzere gönderilen bu mektupta geçen “1948 sınırları’nı ihlal cezalandırılmalıdır!” sözü bir yanıyla patolojik bir çete olan İsrail’in normalleştirilmesi bağlamında ele alınabilecekken diğer yanda görünen ‘İsrail’in varlık legalizasyonu riskini tartışmak için henüz ‘Avrupalı özgür ruhlar’ yeterince asil görünmüyorlar.

 

Ama Türkiye’nin bu ironik ‘özür ve tazminat’ talebi, Türkiye’nin dünyada yükselen imajını oldukça perçinliyor zira tekrara girmek uygun değil ama bu böyle:

İsrail Ne Yaparsa Yapsın Asla Özür Dilemiyor!

 

Ve sadece bu ısrar ve görece dik duruş dahi, Türkiye’nin ‘Laik-Antilaik tartışmalarla oyalanıp kolayca gündemi belirlenebilen, istenildiği gibi kullanılabilen, sınır ötesi talimatlara açık, düşük profilli, stratejisiz, çapsız bir devlet’ hüviyetinden sıyrıldığı yorumlarına yol açıyor.

 

Şimdilik…

 

İsrail’de, bütün sürecin Erdoğan\'ın iki dudağının arasında olduğu iddiası yazılıp çiziliyor zira bu argüman, Batı\'ya karşı Erdoğan\'ın padişahlığını/Türkiye\'nin eksen kaymasını ispat etmenin(?) bir aracı görülüyor.

 

Mağlup durumdayken dahi avantaj elde etmek ustalıklı bir devlet işi gerektirir ama tek bildikleri ucuz kurnazlıklar ve ayak oyunları olan bu kabile bozması siyonist yapılanmanın yüzlerce yıllık devlet geleneği olan bir muhatabı \'ölüm göster-sıtmaya razı et\' türü küstah yahudi pazarlıklarıyla alt etmesi zor görünüyor.

 

İşte tam bu noktada yetersizliğini ve zor durumunu itiraf eden İsrail yine bir klasiğine, yine ABD yardımına başvurmayı düşünmüş olacak ki, AHMED DAVUDOĞLU-JOE BİDEN görüşmesinde İSRAİL konusunun geçeceği daha şimdiden Haaretz\'in bir haberinde yer buluyor…

 

Bilmeyenler için, Joe Biden, ateşli bir yahudi ve Obama\'nın seçilmesinde büyük katkısı olmuş, en yakın danışmanlarından...

 

Diğer yandan Gazze’ye yardım götürmek isterken İsrail tarafından şehid edilen dokuz kişinin yakınları, üstüne çok konuşulan bu özür’ün ve tazminat’ın herhangi bir öneminin olmadığını, İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın düzenlediği basın toplantısında dile getirdiler.

 

Doğrusu da buydu ve adıma çok rahatladım…

Allah, yüreklerini genişletsin, sabır versin…

 

Bu noktada bir de Türkiye\'deki İslami Medya\'ya düşen bir görev var:

 

Diplomasinin değil şehidlerin yanında olmak…

Uluslar arası konjukturun değil, vicdanın dediğini yapmak…

 

Kanaat-i âcizanem o ki, perspektifimiz şu olmalıdır:

 

1- İsrail\'in, Mavi Marmara’ya düzenlediği baskının terörist bir atak olduğunu itirafı anlamına gelecek o özrü dilemesi,

2- İleriki tarihlerde Filistinliler’e ödeyeceği bedele emsal teşkil etmesi itibariyle önemli olan bir tazminat ödemesi,

3- En üst düzeyden başlayarak siyonistlerin müteselsilen tarafsız mahkemelerce yargılanmaları ve

4- Gazze\'ye uygulanan ambargonun şartsız ve hemen kaldırılması.

 

Bütün bunların olması da nihai sürece doğru ancak bir adım ilerleme kabul edilebilir...

 

“Peki, İsrail bu 4 şartı da yerine getirirse, Türkiye’yle arası nasıl olur?”

 

diye soruluyor…

 

Ben de diyorum ki,

Maddeleri tekrar tekrar okuyun, üstte anlattığım de facto konsepti’nin tarihte İsrail tarafından nasıl ustalıkla ve şımarıkça kullanıldığını hatırlayın ve biraz da uluslar arası ilişkilerde stratejik perspektifiniz varsa hemen anlayacaksınızdır:

 

Bu Fatura, İsrail’in Sonunun Başlangıcıdır!

 

Yoksa şu bağlamda hiçbir fatura, şehidlerin hesabını sormaya yeterli değildir ve olamaz!

Şehit kanları satın alınamaz! İddiası veya zannı bile müteharriktir!

Bizlerse bu konularda hislerimizle hareket edemeyiz, aklın ve stratejinin gereği bu faturaya sahip çıkmaktır.

Hislerimize mağlub olup ‘Allah belanızı versin hepinizin’ deyip yerimizde oturmamız söz konusu olmamalıdır!

 

İşte zaten bunun için bazılarının gözüne sert(?) gelebilecek bir söylem kullanıyor ve diyoruz ki,

Bu fatura ödenmeksizin Profesyonel Siyonist Katillerle herhangi bir yakınlaşma Filistin ve Mavi Marmara Şehidleri\'ne ihanet anlamı taşıyacaktır!

 

Bu bir fırsattır! Ne fırsatı?

 

Bakın, biz burada, kayıtsız şartsız taviz verilemez dört maddeden söz ederken,

İsrail’de ise sadece o özrü dileyecek hükümetin dahi ayakta kalmasının imkânsızlığı konuşuluyor, bunu tüm İsrail medyası da yazıp çiziyor zaten…

 

Aslında en açıkçası mevzu şu:

 

Ciğerci dükkânına girmiş kedinin ensesinden yakalamadan dışarı atamazsınız!

 

Evet, Filistin ciğerci dükkânıdır…

Yani, İsrail tarafından işgal edilen-edilmeyen tüm Filistin…

Bu noktada söyleyecek bir söz yok, bir asıra yakın zamandır Filistin’de olup bitenler malum…

 

Ama, Siyonist salaklar daha yeni yeni anlamaya başladı ki,

Mavi Marmara da bir ciğerci dükkânıydı!

Ben öyle inanıyorum ki, Mavi Marmara’ya baskın emri veren beyinsizler, daha sonra karşılarına böyle bir ciğercinin çıkacağını asla düşünmemişlerdi!

 

İfade ettiğimiz ‘özür dileme-tazminat ödeme-yargılanma–abluka kaldırma’ faturası,

 ’Sen dükkânları birbirine karıştırdın!’ demektir...

 

Türkiye’nin yürütmekte olduğu strateji, bir enseleme operasyonudur!

Siyonist kedi farkında ve kendi içinde büyük panikte…

 

Yakinen anladılar ki, sıra, bununla beraber diğer dükkanlara da geliyor!...

 

Dikkatle izliyoruz!...

 

Bu enseyi bırakmayız, bıraktıramayız!...

 

Fatih Tezcan

fatihtezcan@hotmail.com

 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI