bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

'Mevlid Kandili'nde Peygamberiniz'i Seçebilirsiniz!

 Tarih: 02-02-2012 23:21:00
Fatih Tezcan
Öyle iltifatlar vardır ki, parıltıları arkalarındaki yalanları saklamak içindir.
Mevlid Kandili’nde ‘Sevgili’ye denilerek yazılan yüzlerce iltifata bakıyor musunuz, bilmiyorum…
Ama maalesef, Peygamberimize iltifat gibi söylenen bu sözlerin çoğu,
kandilleri fırsat bilerek yanlarına insan kazandırmaya çalışan fırsatçıların işleridirler.

Evet, Kandiller, Din Mafyası’nın eleman kazanma fırsatlarıdırlar.

Ve özellikle Mevlid Kandili, hurafecilerin, adını açık açık koymaya cesaret edemedikleri bir şeydir ki bu, İslam Dini'ne bir tasavvufî bid'at sokarak bir çeşit 'Sevgililer Günü' eklemektir.

Hiç düşündünüz mü?
Her fırsatta Kur'an-Sünnet-Sahabe vurgusu yapanlar,
Neden Kitab'ta olmayan, Sünnet'te geçmeyen, Sahabe'nin ve takipçilerinin asla yapmadığı böyle bir anma'yı yaparlar?
Eğer “Kur’an’da yok, Sünnet’te yok, Sahabe’de yok ama Din’in maksadında var” denilecekse, sormak icab etmez mi, Kur’an neden peygamberimizden daha fazla yine Kur’an’a çağrı yapar?

Kur’an bize Resuller arasında fark gözetmememiz gereğini ısrarla, birçok ayette emreder.

İki örnek vermek gerekirse,

Bakara Suresi 285.ayet’in meâli:

“Peygamber kendisine Rabbi tarafından indirilen gerçeklere inandı, müminler de. Hepsi birlikte Allah'a, O'nun meleklerine, O'nun kitaplarına ve O'nun peygamberlerine inandılar. 'Onun peygamberlerinden hiçbirini diğerlerinden ayırmayız. Duyduk ve uyduk. Günahlarımızı bağışlamanı dileriz, ey Rabbimiz, dönüşümüz sanadır' dediler.”

Bakara Suresi, 136.ayet’in meâli:

“Deyin ki; «Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene; Musa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilene inanırız. Onlar arasında ayırım yapmayız. Biz Allah'a teslim olanlarız.”


O zaman bu işin içinde bir iş yoksa,  şu kandil ısrarı nedendir?

20 senedir sorarız ama asla tutarlı ve sahici bir cevab alamadık ve korkarız hiç alamayacağız…

Bu sorunun cevabı, Dinler Tarihi’ni araştıranlar, Kur’an’dan önceki dönemde Allah’la arasına ‘vesile’ adı altında put’lar koyarak iman’larına şirk bulaştıranları bilenler ve de Risalet’in bitiminden sonra olan bitenleri araştıranlar için çok açıktır.

(Ali Şeriati’nin ‘Din’e Karşı Din’ adlı eserinden, köklü bazı fikirler edinilebilir.)
Mevlid Kandili ve diğer 'kandil' isimli fırsat geceleri,
‘Allah’a yakınlaşma fırsatı’ olarak lanse edilen ama aslında
Dergah’a çağırma fırsatçılığı için kullanılan gecelerdir.

Amaç, Kur'an ayetlerinin geldikleri dönemle olan ilişkilerini idrak ederek, her topluluğun her zaman diliminde, Kur'an'a uygun hareket tarzları geliştirmesi gibi bir üst bilinç yerine, yüzlerce menkıbe-hikaye-rivayet-uydurma-yalan-ajitasyon-manüplasyon-duygu sömürüsü-zihin yönlendirme ile desteklenen bir mit'i ayakta tutmaktır.

İşte bu mit, Kainat'ın Resulullah Muhammed'in yüzü suyu hürmetine yaratıldığı iddiası'na dayanır.
Nur-u Muhammediye veya Hakikat-ı Muhammediye diye bilinir ki Din'de, Kur'an'da, Sünnet'te ve hatta SAHİH Hadisler'de hiçbir yeri ve kaynağı olmadığı gibi aleyhine onlarca Kur'an ayeti ve Peygamber İkazı vardır.
Furkan Suresi, 20 ayette gördüğümüz ‘Çarşı’da, Pazar’da gezen’ bir peygambere atıf,
Hakka Suresi 46.ayette şahid olduğumuz “Allah tarafından şah damarı çekilerek öldürülmekle tahdid edilen” bir peygamber, Nur-u Muhammediye felsefesinde anlatılan, Hazreti Adem’in Allah’ın isminin yanında ismini görmesi gibi uydurma hikayelerle beslenen mit’i yerle bir edecek denli sahici ve bize yakındır.
Bu sonradan İslam’a sokulmaya çalışılan Nur-u (veya Hakikat-ı)  Muhammediye felsefe'sine göre peygamberimiz zaten insan değil, Allah'ın nurudur.
Bu felsefe, "Üzeyir Allah'ın oğludur" diyen Yahudiler'e ve "İsa'ya Allah'ın oğludur" diyen Hrıstiyanlar'a karşı duyulan kompleks neticesinde, Neo-Platonizm'den Muhyiddin ibni Arabi adlı şahıs tarafından Müslümanlar'ın arasına sokulmuştur.
“Sen olmasan felekleri/âlemleri yaratmazdım.” Şeklinde uydurulan ve hem Allah’a hem Peygamber’e hem islam’a iftira olan söz, bu felsefe’nin temelidir.
Şimdi birilerinin, Kur'an'da ve Sünnet'te hiçbir kaynağı ve izi olmayan, Peygamber'in en yakın arkadaşlarının ve akrabalarının ve tarihçe daha yakın olanların asla 'icad etmedikleri' böyle bir hurafe'nin deşifre ve tenkid edilmesine neden çok kızdıklarını anlayabiliyor muyuz?
Mesele Peygamber’e saygı veya onu çok sevmek olarak yansıtılır ama işin arka planında çok büyük bir çekişme vardır.

Doğum günü kutlamaya dâhi sıcak bakmayanların, Peygamber'in doğum günü'nün ne olduğuna dair kesin hiçbir bilgi ve belge olmamasına rağmen böyle bir günü icad edip ve önemsetip,
haftalar önceden ısrarla gündeme getirmelerini ve
o gecede dua'sını yapmak üzere (?) İslam'ın Kitabı'nı anlamadan,
tertil'siz, taakkul'suz, tedebbür'süz, tefekkür'süz, tefakkuh'suz ve tezekkür'süz okumalarını ve herşeyden habersiz kalabalıklara da ritüel gibi okutup durmalarını,
bir de bu gözle değerlendirdiğinizde dev bir 'Toplum Mühendisliği Faaliyeti'ni fark edebilirsiniz.
Bir “Peygamber'imizin Sünneti'ne bağlılık maskesi “altında,
Peygamber'in vefatından sonra ilk üstü çizilen sünneti olan "Kur'an ile İnşa Olmak" Sünneti,
düşünce dünyalarından uzaklaştırılıyor ve bu gibi uydurma anma'larla peygamberi,
o da yaşamadığı için "Âlimler Varislerimdir" hadisinin suiistimaliyle ortaya çıkarılmış Ulu'ları taklide kadar düşürülen bir din ortaya konuluyor.
Ortada iyi niyetli gibi gözüken dev ‘alan operasyonları’ dönmese, kendilerine "Ehli Sünnet " adını veren bazı odakların, Mevlid Gecesi gibi sonradan uydurulan bu uygulamaların, neden hiçbir Peygamber arkadaşı tarafından yapılmamasına rağmen ısrarla savunulduğuna bir cevab vermeleri gerekmez miydi?
O Peygamber arkadaşları ki, Vallahi onlar, peygamber'in doğum gününü kutlamaya en fazla hakkı ve haddi olanlardı ama asla böyle bir hurafe çıkarmadılar!
Ebubekir, Sıddikti, Sadığıydı, malıyla ve canıyla her daim yanındaydı ama yapmadı!
Ömer, baştan beri yanındaydı ve canı ve malıyla yanındaydı ama yapmadı!
Ali ve Osman damatlarıydı, canlarıydı, elleri, kolları gibiydiler peygamberin, ama yapmadılar!
Tek tek saysak, öyle çok ki Kur'an Devrimi'nin şahidleri ve destekçileri, Allah bizleri de onlarla bir yolda ve omuz omuza kılsın ama hiç birisi böyle şeyler çıkarmadılar, türetmediler, yapmadılar!

Çünkü onlar Şia veya Ehli Sünnet veya Mutezile veya başka herhangi bir ismin değil,
Kur’an’ın dediklerine bakarlardı ve Resulullah’ın izahlarına şekilcilikten ve aşırı sevgicilikten uzak biçimde, gereken önemi verirlerdi.
Bunları söylediğinizde de tarihte her zaman yaptıkları gibi hemen iftira ve karalamalara kalkışırlar.

Oysa cevab veremeyeceği yanlıştan dönmek en doğrusudur ama dedik ya, doğru sandıkları dinlerinden cayamazlar.

Öyle ya!

Acaba “Ey İnananlar! Şüphesiz Allah, elçisinin doğum gününde ona 7777 salavat getirenleri sever” DEMEYEN Kur’an, eksik midir? Allah böyle veya buna yakın bir söz indirmekten -haşa- aciz midir?

Acaba buna benzer bir söz söylemeyen ve yaptırmayan Resulullah, İslam’ı eksik mi kurmuştur?

Acaba buna benzer bir hamaset’e yeltenmeyen Sahabe/Peygamber’in yoldaşları, bu hurafeci takımından daha mı az anlamış ve sevmişlerdir Peygamberi?
Şaka gibi ama değil,
çünkü geçim çilesine düşürülmüş insanları, öğrenim derdinde yoğunlaşan öğrencileri,
Din’i şeyhleri, hocaları, ablaları, ağabeyleri nasıl anlatıyorsa öyle anlamayı doğru zan eden kalabalıkları kandırmak, eskiden beri en kolayı olmuştur ve işte kandiller, bu kalabalıkların zaaf’larını laf kalabalıkları ve duygu sömürüleri ile değerlendirmek için en uygun zamanlardır.

Hayır!

Kur'an asla böyle bir şeyi yazmadı ve tersine daima Resulullah'ın bir insan olduğuna, onda güzel örneklik olduğuna, onun getirdiği Vahyi almamıza ve onu iyi anlamamıza dikkat çekti!...
Dün Kur'an'ın ne dediğini anlamadan okutup, öptürüp önce başa sonra rafa koyduranlar, bugün sıra İslam Devrimi'nin lideri Allah Resulu Muhammed'e sıra gelmiş olacak ki, onu güllere sarıp, Mevlid Kandilleri ve diğer nevzuhur anma'larda günah çıkarırken ağlayarak tapılan bir totem haline getirip, arasıra salavatlarla andıktan sonra Şeyh'e, Hoca'ya, Efendi'ye, Seyyid'e yerini bırakan pasif bir tarihsel kişiliğe büründürmek istemektedirler.
Ortaya çıkan tablo, maddi ve manevi menfaatleri kesilenlerce bütün dinlere ustalıkla yapılan beşerî bir bozgun’dan başkası değildir.

Bir yanda kendisinden önceki peygamberlere ağlamayan,
bilakis, onları Anlayan ve yollarını sürdüren Hanif bir peygamber ve diğer yanda,
bu peygamberin sünnetine bağlı olduğunu iddia eden fakat hiç anlamayan,
hep ağlayan pasif insanlar...
Kur'an'ın yolunu izlemeyi buyurduğu Aktif ve Devrimci bir peygamber ve
Muhammedistler’in uydurduğu Allah'ın Nuru bir peygamber...
Bir yanda Allah tarafından yaşama, yasama, çalışma ve konuşma ilkelerine dikkat çekilen, seçilen bir lider ve diğer yanda
hurafeciler tarafından ter kokusundan, üstündeki buluttan, şefaatinden dem vurup uğruna ancak gül dikilen, tüketilen bir lider...
Seçim sizin...
‘Mevlid Kandili’nde Peygamberinizi seçebilirsiniz...
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI