bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

ŞAM SEFERİ-2- HAMAS MAHALLESİ

 Tarih: 30-11--0001 00:00:00
Fatih Tezcan

SURİYE MECLİSİ\'NDE TÜRKİYE-SURİYE BELDE VAHİDE SESLERİ!
Suriye Millet Meclisi\'nin önünde koca bir Türkiye Bayrağı açmıştı konvoyla gelen bazı kardeşler ve bir çok da Suriye bayrağı vardı tabi...
Ne ilginçti…

Reyhanlı’dayken sabahın erken saatlerinden gecenin karanlıklarına kadar tam bir gün diplomatik ilişkilere harcanmıştı…Pasaportu olan herkes zaten vizesiz geçecekti, o halledilmişti ama şimdi amaç, pasaportu olmayan Reyhanlı Halkı’nın ve kafileyle oraya kadar gelen pasaportsuz katılımcıların da sınırdan geçmesiydi.

Bizim başbakanlık tamamdı, Suriye tamamdı ama Esad ile temas kurulamayınca veya bilmediğimiz nedenlerden dolayı bir takım ‘olmaz’lar gelinceye kadar uğraşıldı.

Hüsnü Kılıç ve Hakan Albayrak Reyhanlı merkezde bu kavgayı veredursun biz kapının elli metre önünde Reyhanlı halkıyla ateşler yakıyor, marşlar söylüyorduk…

Son dakikada gelen kötü haberle marşlı, ilahili, ateş başı kardeşliğimiz bitmişti o gece ve herkese bir hüzün çökmüştü…\'Ateş söner marş biter ama bu kardeşlik bitmez\' deyip sarılıp ayrılmıştık...

İlginç olan ise, düşünsenize, o gönüllülerin gelmemesine rağmen Suriye Meclisi\'nin önünde Türkiye\'den gelen yüzlerce insan vardı ama bunların çeyreği kadar bile polis yoktu!
"Türkiye\'de olsa..." demiştim kendi kendime acaba güvenlik önlemleri ne olurdu...

‘Hee, demek Suriye daha demokratikmiş’ diyeceklere de sorarlar, ‘madem öyle, kapıdakileri neden almadılar be kardeşim’ diye…

Öyle ya, aradan henüz 9 ay geçti ve görüyorsunuz, vize kalktı bile…İslam ülkelerinin arasındaki sınırların ne askeri ne ekonomik tamamen psikolojik olduğunun en büyük işaretlerinden biridir bu misal…
Velhasılı kelam, ‘Türkiye-Suriye Belde Vahide’ sesleri yankılanırken bir tarihin yazıldığını hissediyorduk...
Ve oraya not düşmek istercesine Hüsnü Mübarek aleyhine sloganlar atıyorduk...
Bu tarih o adamı yazmayacaktır!
Çünkü o adam bu tarihte İsrail dostu bir münafık sendromu izlemiştir!
İlginçtir, biz Mübarek aleyhine slogan atarken Arap kardeşler bakıyordu...
Türkçe bilmiyorlar anladık da Arapça da bir şey söylemiyorlardı...
Ta ki o Arap kardeş sloganı yapıştırana kadar!
Arapçasını yazmayayım da Türkçesini nasıl telaffuz ederim onu düşünüyorum...
“Hüsnü Hüsnü ya deyyuz -madem Filistin\'i ölüme terk ettin ve sattın- / af edersiniz / hanımını da...” Diye inceltebileceğim bir sözmüş...
Meğer bir Arap için diğer bir Arap hakkında sallamak öyle kolay değilmiş...
Ama orada bir süre kalan bir arkadaşa videoyu seyrettirdim de \'Bir Arap diğer bir Arap için hem de meclisin önünde böyle bağırabiliyorsa iş bitmiştir\' mealinde bir şeyler söylemişti...
Biten iş milliyetçilik pek tabi...
İnşaallah...
 
HAMAS MAHALLESİ
Bakın, size bir araba anlatacağım...
Volkswagen Transporter...
Simsiyah...
Ön cam hariç her tarafı film kaplı...
Yok yok satılık değil :)
Siyah arabanın dört tarafında dört tek tip logo yapıştırılmış...
Özel tasarım logolar bunlar...
Şu İntel İnside arması var ya...
Onun İntel\'ini kaldırın yerine Hamas yazısı koyun...
Hamas İnside!
Türkçesi: Hamas İçeride!...
Simsiyah minibüsün dört tarafında bu logolar var...
Pırıl pırıl...
Camdan sallanan Hamas bayrağı ise konvoyun tek Hamas bayrağıydı...
Levent\'ten alıp götürmüştüm...
Arabanın nasıl bir şey olduğunu canlandırabiliyor musunuz gözünüzde...
Hikmetli dostum Ali Karaman kardeşin ve ağabeyinin vesilesiyle nispeten rahat ve hep hatırlayacağım muhabbetlerle dolu bir yolculuk yapmış olduk...
Bu kadar detaylı anlatma nedenine gelince...
Bizden başka 30 araba ve 2 büyük otobüs ile toplam 250-300 kişi kadardık...
Ve sabahın ilk ışıklarından gecenin karanlıklarına kadar Suriye\'deydik...
Bu zaman zarfında elim bir saat bile tevhid işareti yapmaktan geri durmadı...
İnsanları hep bu halde selamlamıştım...
Ve şam sokaklarında biraz hayret çokça takdir az da korkuyla bize bakan halktan, o onbinlerce kişiden yalnız ve yalnız 1(yazıyla bir) kişi tevhid işaretiyle mukabele etmişti bana...
O da Hamas mahallesinde günün tek Kelime-i Tevhid bayrağının sahibi olan gençti...
Kimse artık bu istisna insan!
Onbinde 1!
Yani Şam\'da kelime-i tevhid işareti yerine zafer işaretini benimsiyor insanlar...
Nedenini öğrenmek için sorunu geniş bir perspektiften ve kusursuz ele alan sevgili Osman Atalay\'ın makalesine bakabilirsiniz...(1)

HAMAS MAHALLESİNDE KIVANÇ TATLITUĞ KUŞATMASI!

Sıra Hamas mahallesindeydi…

Hamas Gettosu desek tam doğru olur…

İçimizde müthiş güzel bir heyecan…

Gönül dostlarımıza, bir kafada olduğumuz adamların yanına, hem de o Siyonist kudurmalar mevsiminde gitmek hislendiriyordu adamı tabi…

Hamas yönetiminden bir grup karşıladı bizi…

Sırayla tokalaşıldı…

Sadece selam vermeyi bilen simalara mütebessim bir uhuvvet düştüğünde ‘Diller farklı ama gönüller bir’ sözü en elzem tecellisini ediyordu…

Sonra yine yayın telaşı başladı…

Şam’a girip İçişlerine bağlı bir binanın önünde beklerken ben ve Prof.Dr.Yasin Aktay Suriye devlet televizyonuna mülakat vermiştik.

Hamas mahallesinde ise El Cezire gelmişti ve Yasin Hoca o mükemmel Arapçasını konuşturuyordu.

Hakan abi (Albayrak) Yasin Hoca’nın ardından bu eylemin ne olduğunu İttihatça anlatırken kardeşi Sinan Albayrak da yine (!)  resim çektirmeye başladı Arap kardeşlerle…

Ben seyretmediğim için bilmiyordum ama meğer Sinan abi de sinema sanatçısı olduğu, dizilerde oynadığı ve bu diziler de Arap yarımadasına satıldığı için orada gayet yakından tanıyorlardı…

Ne olduysa bu arada oldu…

Önce bir sonra üç, beş derken benimle de fotoğraf çektirmek isteyenler çoğaldı…

Sinan ağabeye ‘hayırdır abi’ falan dedim ama ‘gel ben anladım’ dedi ve başka bir şey söylemesine fırsat kalmadı.

İnsanlar bana Muhammed Nur diyorlardı…

Öyle sandım…

Önce anlamadım…

Sonra ‘ah canlarım, herhalde bunlar baktıkları yüzün sahibinin günah yükünü bilmeden bakıp Muhammed Nur diyorlar, yani ‘Muhammed’in Nurundan var sende’ demek istiyorlar’ diye düşündüm, öyle sandım zira sanacak bir şey yok başka!

Ne ki dudaklara damaklara dikkatli bakınca Muhammed demediklerini Muhanned dediklerini anladım.

Muhanned?

Fırkateyn ismi miydi neydi derken o gün hiç yanımdan ayrılmayan ve cefamıza da sefamıza da ortak olan Mücahid’i çağırdım.

Kendisi 5 seneye yakındır orada olduğu için Arapça’yı öğretebilecek düzeyde biliyordu…

‘Muhanned Nur diyorlar sana abi’ dedi…

Ne demek peki?

‘Abi şu Kıvanç Tatlıtuğ yok mu, onun buradaki ismi Muhanned Nur, seni ona benzetiyorlar, aaa evet benziyosun be abi!!!???’

Kâbus Şam’daydı!

Burada da benzetilmiştim!

Kısmete bakar mısınız, Hamas Mahallesine gelmişim uçak-otobüs-minibüs ne bulduysam binerek ben ama şu ortamda benzetildiğimiz adama bak!

Tabi omuzları çökmüş bir biçimde Allah şahid ya gözümden gelecek yaşı durdurmak isterken Mücahid’e döndüm ‘söyle de Şehidlere dua etsinler Mücahidlere dua etsinler’ diyebildim sadece…

O da gülüyor…

Haklı...

Ağlanacak halimize gülmekti bizimkisi hep…

‘Yürü Mücahid, çıkalım buradan, mülakatlar devam ederken biz telefon bakmaya gidelim” dedim…

Dükkânlara cep telefonu fiyatı sorarken son bir dükkâna daha girelim dedik…

İçeri girdiğimizde iki nisa kontörlü telefonla konuşuyordu…

Örtülü, bildiğiniz Suriyeli kardeşler…

Konuşan nisa bizi gördüğü an telefonu elinden düşürdü!

Zor bela yerine kapattı cihazı ama psikoloji iptal, belli!

Niye?

Sorulur mu?

Muhanned Nur Şam’da!

Sadece Şam’da olsa yine iyi!

Telefoncuda!

‘İstanbuuuul?’ Dedi bu kardeş gülerek bize ‘evet’ dedik, ‘Çok güzeeeeel’ yaptı eliyle böyle ama nasıl bir utanıyorum ben, yani tuttuğum takımın formasını giydim yüzüme! (GS)

Biz neden gelmişiz, neyin peşindeyiz bunlar neyin peşinde diye çok üzüldük açıkçası o zaman…

Oradan çıktık, nümayiş de bitiyordu, herkes arabalara tamam da sen nereye Muhanned Nur?

O size anlattığım siyah ‘Hamas inside’lı minibüsün etrafını en az 20-30 genç sardı ve araç gidemez hale geldi…

Kıvanç Tatlıtuğ, Filistinli kardeşlerine destek ve İsrail’i protesto adına oralara gitti falan sanıyorlardı bu kardeşlerimiz…

Tamam, onlar da genç onlar da televizyon izleyecektir ve sairedir de kardeşim, Araplar’ın ahlakını Türkler’in bozması kader midir mukadder midir yahu?

Osmanlı zamanında 1517’de tartışmalı bir operasyon ile hilafeti devir alan biz!

İlerleyen zamanlarda medreselerin dilini Türkçe yapmaktan başlayan bazı ihtiraslarla ve zorbalıklarla adamları bezdiren biz!

Devlet-i Ali’nin bir takım hurafe-bidat yortularını adamlara devlet politikası diye kakalamaya çalışan biz!

1924’te hilafeti meclisin ruhuna hapseden biz!

 ‘Araplar bizi arkadan vurdu’ saçmalığından ‘böyle pisler şöyle iğrençler’ detaylarına kadar adamların hakkında mahalle dedikodusu mesabesinde onlarca safsatayı devlet propagandası ciddiyetiyle 80 senedir işleyen biz!

Şimdi de aynı Araplar’ın harem-i ismetlerine bir cripto-jewish’in yani gizli yahudinin bilinen ismiyle bir sabatayistin buralara getirdiği bir misyoner aracılığıyla ahlaksızlığın alasını sokan yine biz!

Utanıyorum!

Bu ahlaksız diziler konusunda bilgi ve tecrübelerimi birleştirdiğimde enteresan sonuçlara ulaşıyorum…

Son bölümde de şu işin hemen komplo teorisi diey adlandırılan kısmına değineceğim…

Kuralım burada da beni mahcub etmiyor:

”Bir olguya komplo teorisi denilmesi o olgunun teorisyenlerinin ilk amacıdır.”

(1) http://www.analizmerkezi.com/Haber/Yorum---Analiz/29092009/SURIYE-BESSAR-ESAD-VE-IHVAN-ACILIMI.php

YARIN: TÜRK DİZİLERİNDEKİ İSRAİL İZLERİ

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI