bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

SORGULAYAN MÜTAREKE BASINI BU DA MÜTAREKE ANNESİ Mİ?

 Tarih: 30-11--0001 00:00:00
Fatih Tezcan

 

 

 

 

 

“Acemi birliğinde bana silah verip beni yetiştirmediler.

Yetiştirmedikleri beni nasıl yolladılar oraya?!”

 

Bu sözler Selman Özay’a ait...

Samsunlu Selman, henüz 5 aylık askerken, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde, bir PKK ateşinde can verdi…

Neye? Kime? Ne için? Ne diye?

Bunların hiçbirisini sorgulamıyor anne Kadriye Özay acılı yüreğiyle…

Şimdi, Hortum Gözcüsü-Ordu Sözcüsü Basın’ın illüzyonlarıyla büyülenmiş vatanperver Anadolu Halkı’nın ‘Vatan Sağ olsun’ deyip ağlama zamanıdır…

Yalnız bir istisna var burada…

Üsttekilerden olmasa da kritik bir soru soruyor Selman Özay’ın anası…

 

“Nasıl?”

 

Ağlamaktan ve haykırmaktan kısılmış sesiyle Kadriye Anne,

 

“’Acemi birliğinde bana silah verip beni yetiştirmediler.

Yetiştirmedikleri için beni nasıl yolladılar oraya?!” dedi.

Bunu o zaman resmen özellikle söyledi yavrum.

O aklıma gelince ben feryad ettim!

Benim zoruma giden o!

Tabiî ki vatan sağ olsun!

Ben onu demek istemiyorum!

Çünkü benim yavrum kayboldu!

Ben bunun hesabını soruyorum!

Benim çocuğumu nasıl gönderdin oraya diye!

Benim 5 aylık yavrumu oraya göndermeyeceklerdi.

Silah çekmesini bile bilmiyordu benim yavrum!”

 

diye feryat ediyor, anlatıyor…

 

Nasıl’dan kasıt, ‘ne yürekle’!

 

Diğer yandan Tunceli’de basılan Sarıyayla Karakolu’nda vazife yapan ve orada halen yakın arkadaşları olan bir kişi anbean baskını anlatmış

Röportajda tüyleri diken diken edecek detaylar var…

Stratejik bir işe yaramayan karakolun komutanının odasını koruyan mevziye kısa dönem bir asker dikildiğinde oluyor baskın…

Kısa dönem he?

Sadece 1 ay eğitim alırlar…

Her zaman için en fazla ezilenler onlardır…

Adı üstünde ‘kısa dönem’dirler ve uzun dönemcilerin tüm antipatilerini daha ilk adımlarında toplarlar…

“Biz uzun kalıyoruz ama siz erken gideceksiniz” gibi bir sürü taciz eşliğinde ve ekstra angarya altında yaparlar askerliklerini…

Resmî değildir bu uygulama ama askerlerin içinde bunu yapmayan da bilmeyen de yaşamayan da yoktur…

 

Aktütün Karakolu baskınında da kısa dönem tam 12 kişinin bu karakola gönderildiğini öğrenmiştik baskının hemen ardından…

 

“Bayrağın dalgalandığı her yer vatandır” veya

“Kısa dönem de olsa askerlik askerliktir” gibi masalları ‘yemeyenler’ bilirler ki, ne bayrağın dalgalandığı her yere fabrika yapılır ne de sadece 1 ay eğitim alan bir asker bir savaşta kendini ve kendisine emanet edilenleri koruyabilir!

 

Aynıyle vaki!

 

Son Sarıyayla Karakolu baskınında ağır yaralanan o kısa dönem asker Bilgisayar Mühendisi çıktı ve şu an hastanede ölümle pençeleşiyor.

Gelenler PKK’lılardı zira, yani iş zorluydu!

Kısa veya uzun dönem kavramı olmadan hayatı dağlarda geçen tiplerdi gelenler!

 “As-ker Gi-de-cek Ge-ri Ge-le-cek!” diye uğurlanmayanlardandı onlar…

Hep dağlarda kalanlardı zaten!

Bölgeyi, coğrafyayı, savaşı, çatışmayı, baskını, kaçmayı, vurkaç’ı, pusuyu vel hâsılı kelam, bir Bilgisayar Mühendisi’nin bilemeyeceği ne varsa onu iyi bilenler ve becerenler!

 

Daha önceki yazılarımdan birinde askerlik yaptığım yeri, Doğanköy’ü anlatmıştım

Siirt Pervari-Şırnak Şenoba-Van Çatak ve Beytüşşebap’ın tam ortasına parmağınızı koyduğunuzda bulacağınız köy!

Bu köye gitmeden önce nasıl bir eğitim aldık derseniz?

75 gün havan eğitimi ve 35 gün ‘özel savaş eğitimi’!

 

Doğanköy’de tüm askerlerin bir odaya toplanması ve herkesin vazifesinin belli olması ise 1-2 saatte oluveren bir şey oldu…

Tipine bakıyor, ‘avcısın’ diyor…

Tipine bakıyor, ‘aşçısın’ diyor…

Aldığın eğitimin fazla bir önemi yok, olsa 75 gün 81’lik havan eğitimi almış ben, yüzbaşının bir cümlesi sonunda ‘Avcı Timi’nde geçmezdim herhalde?

 

O 35 gün ‘özel savaş eğitimi’ dediğim de sakın yanıltmasın, yaktığımız 6 mermidir…

 

Bizi istisna kılan farkımız, sadece bizim bölük komutanlarının verdikleri ‘ekstra gerilla’ eğitimiydi.

30 kiloluk çanta sırtında olan 3 asker birer metre aralıkla yan yana dururdu.

Komutan “yat ve sürün!” derdi, sonra kafamızın, kollarımızın, bacaklarımızın santimlerle ölçülecek kadar yakınlarına gerçek G-3 mermileriyle ateş açardı.

Ateş altında hızlı sürünmeyi böyle öğrendik biz…

Mahkûmda/alçak bir yerde tek sıra intikal düzeni alırdık ve sonra hâkimden/yüksek bir tepeden ateş açılırdı üzerimize…

‘Şok’a girmeden yatmalı ve mevzilenmeliydik, verilmek istenen ders buydu, ‘Şok Eğitimi’ydi…

 

Ben geleli 14 sene oldu ama bunca senedir konuştuğum belki yüzlerce askerden hiçbirisi bu veya benzer bir eğitim aldıklarını söylemedi.

 

Bildiğim halde soruyorum, ‘acaba TSK aşama kaydetmiş midir?’ diye…

Yok yok yok…

 

Bu yazı, evlat acısı yüreğinde kor olmuş bir annenin evladını koruyamayan Ordu’ya sitemi üzerinden kotarılan bir yazı değildir!

Yazarlarıyla, yayın yönetmenleriyle hatta okuyucularıyla İlker Başbuğ’un hedefine alarak ‘Mütareke Basını’ yakıştırması yaptığı Şerefli Basın’ın, internet platformunda faaliyet gösteren bir sitenin Yayın Yönetmeni ve yazarı olmam hasebiyle parçası olduğum için, mezkûr orgenerale soracağımız bir sorunun durduğu kaidedir bu yazı!

 

Üstelik, Kemalizm ideolojisi ve PKK’nın kurucu ideolojisi arasındaki benzerliğe fazla kafayı takan birisinin yazısıdır…

 

Soru şudur…

 

Ey İlker Başbuğ!

 

Kemalizm’in bizatihi kendisini bir işgalci ideoloji olarak tanımlayan ve bunu objektif ve rasyonel delillerle ortaya koyan bizlere, acı bir ironiyle ‘Mütareke Basını’ diyen şahsınızın,

 

Silah tutmayı bile bilmeyen, bıyığı terlememiş, birçoğunun eline kız eli değmemiş, ‘Asker Gidecek Geri Gelecek’ tezahüratlarıyla ve ümitleriyle aile ocağından, ana kucağından yolcu edilen vatan evladı delikanlıları,

uzun senelerdir kendi coğrafyalarındaki dağlarda gezen, herhangi bir karakol beklemek şöyle dursun, nokta değil alan savunması yapması itibariyle büyük ön avantajı olan, daimi gerilla eğitimi alan ve uygulayan, bir-iki ay eğitim alan bir askeri civciv gibi avlayabilecek çapta tecrübeye sahip örgüt mensuplarının önüne atmakla,

şahsınız ve başında bulunduğunuz TSK,

birilerini ‘Mütareke Basını’ diye etiketlemek şöyle dursun,

bizatihi kendisini ‘Mütareke Ordusu’ izlenimine sokmayacak bir dizi askerî, insanî ve fikrî düzenlemeye gitmeyi planlamakta mıdır?

 

Yoksa, kendisini eleştiren herkesi ve her sesi komunist, liberal, gerici, yobaz, işbirlikçi, ajan, vatan haini, memleket düşmanı gibi hayalî kara-propagandatif yaftalarla damgalamaya devam edecek, bu memleketin ve milletin değerlerine sırt dönmeksizin ve başında bulunduğunuz yapının ve medyatik işbirlikçilerinin yaptırımlarından korkmaksızın, toprağa düşen cansız bedenlerin, hesabı sorulamayan ihalelerin, biricik oğlu koyun gibi ölüme gönderildiği için çığlık çığlığa isyan eden annelerin hesabını soracak yiğit kalemlere saldırmaya devam ederek hakkıyla yapamadığınızı düşündürttüğünüz görevinizin ağırlığı altında ezildiğinizi mi ispatlayacaksınız?

 

Balzac cümleleriyle yazmaya meraklı değiliz ama hani her canınız sıkıldığında fanatiklerinize mesaj verme kaygısıyla çıktığınız o televizyonlarda ‘adam asker gibi konuştu’ dedirten o ağdalı metinleri dayatıyorsunuz ya, aslında kısa ve öz ama bir o kadar akli ve merhametli izahlar bekleyen insanlara…

Belki cümleleri uzatmanın değil içini doldurmanın bir şey demek olduğunu demek istiyoruzdur…

Yoksa bir cümlelik bir şeyler de karalayabiliriz…

‘Biz Mütareke Basını isek -ki bu ithamı ancak sahibine iade ederiz- o zaman silah kullanmayı dahi bilmeyen evladını koruyamayan TSK’ya isyan eden anne de ‘Mütareke Annesi’ midir?

Gibi…

Önemli olan düşen bu canların hatırına mukni bir cevap alabilmek!

 

 

 

Fatih Tezcan

fatihtezcan@hotmail.com

 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI