bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan
bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan
Direnişçilerin ifadesine dayanarak bilirim ki, Suriye Devrimi sırasında dış dünyadan bu ülkeye ilk ve en çok giden gazeteciyim
Normalde bu devrimle yaşadıklarımın zekâtı bile kitap edecekken, Nurettin Şirinin İran elini Suriyeden çeksin! başlıklı yazısını okuyuncaya kadar, detaylı bir yazıya bile gerek duymadım.
Senelerdir kalem tuttuğumuz ve 2006 senesinden beri de, AnalizMerkezi.com Haber-Analiz Sitesinin yayın yönetmenliğini sürdürdüğümüz bilinir.
Suriye Devriminin bilinmesi gereken bütün vechelerini bilirim, başından beri her gün iç içeyizdir.
Mart/2011de silahsız başlayan ve BAAS Ordusunun barışçıl göstericilere keskin nişancılarla ateş etmesine rağmen 6 aya yakın silahsız sürdürülen Suriye Devrimine ait ilk silahlı resim 28 Temmuzda ordudan ayrılan bir subayın verdiği görüntüdür.
İlk yürüyüş Banyasta, ilk silahsız eylem Derada, ilk silahlı eylemse Cebel-i Zaviyede ve Hamada olmuştur.
Rejimin, halka silah sıkmayı reddeden güvenlik görevlilerini Cisir Şugur'da topluca öldürerek direnişi ezme harekâtı için yol açmasına ve sonrasında kadınlara tecavüz edilmesinden sonra, ilk silahlı eylemi yapanlar esnafın biriyle, kolej mezunu bir aşçıdır!
Benim Suriyeye gidiş tarihimse 4 Ağustos 2011dir, Suriye Devriminin ilk Ramazanının ilk günleridir.
Gittiğim yerler sırasıyla Halep, Maaratul Numan, Cebeli Zaviye/İdlib ve Afemya/Hamadır.
İlk tanıştığım komutan, o zaman tankların girdiği ve sokaktaki kedilerin bile vurulduğu, 1982de on binlerce insanın öldürüldüğü ve şimdi de oğul Esadın perişan ettiği Hamanın komutanı Ebu Ali lakaplı Hasan Şahabtır.
Bu komutan, asker veya ordudan ayrılma birisi değilken halkın sevgilisi olmuştu zira Hamada muhteşem bir direnişin mimarıydı. Cesurdu, Osmanlı ailesinden geldiğini sonradan öğrendim.
O zaman yüzümüze itiraf ettikleri şeylerin başında, Senden önce Suriyeye dünyadan hiçbir gazeteci gelmedi. El Cezireyi aradık ama gelmiyorlar. oldu ve hatta bunu takıntı da yaptılar.
Beşar Esadın ordusunun kuşattığı ve yüzlerce insanı öldürdüğü Hamaya 40 km mesafedeki Afemyaya da giden medya birimi yoktu, demek haber değeri bulunamamıştı.
Bunun altını çizmemin sebebi, Suriye Devrimine Emperyalist İşi diyenleri, 2011 Mart ortasından 2011 Ağustos ortasına dek neden sözünü ettikleri Emperyalistlerin medyalarından veya Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerden hiçbir gazetecinin gitmediği sorusuyla baş başa bırakmak ve konu hakkında söyleyeceklerimin kaidesini hazırlamaktır.
*****
Ebu Ali/Hasan Şahabın kendisine çevrildiğinde afalladığı HTC Desire HDye söyledikleri şunlardı:
Bizim Nusayri-Alevi-Dürzi-Hrıstiyan-Müslüman diye bir ayrımımız yoktur. Bizim tek isteğimiz özgürlüktür, eşitliktir, onurdur. Biz Osmanlı Hilafetinin ortamını istiyoruz. Biz Suriyenin bütün halklarının kardeşçe birlikte yaşayacağı bir rejim istiyoruz. Biz silmî/barışçılız. Biz silah kullanmıyoruz. Ama artık kullanmaya başlayabiliriz zira elimizde alkıştan başka bir şey yokken bile başımıza ateş ediyorlar ve her eylemde insanlarımız öldürülüyor. Bütün dünyanın bunları duymasını istiyoruz.
Bu görüşmenin video görüntüleri bizde mevcuttur.
Hamaya çok yakın olan bir yerde yaptığımız bu ilk röportajda söylenen sözleri, o zaman ve sonra hemen herkesten duymuştum.
Eylemlere bizzat katılmıştım ve en dikkat ettiğim şey, beni koruyan direnişçinin elindeki silahı arabaya koyarken herkesin bize bakmasıydı zira bu 40 senedir fısıltıyla bile muhalefet edilemeyen bir diktatörlükte kelimenin tam manası ile çılgınlıktı! Silah insanlara yasaktı ve muzahara/eyleme gelen birisinin üzerinde tabanca bile bulunsa, Hainlik kabul edileceği halka açıklanıyordu.
Beni koruyanların ellerinde kısıtlı paralarıyla aldıkları ve devrimden önce çiftlik beklerken sakladıkları silahlar vardı ve bu silahlarla kendilerini dahi koruyamazlardı. Atış yarışması yaptığımızda hepsi karavana çakarken ben hedefteydim ve bu şakalaşmanın bile görüntüleri elimdedir.
Bunları söylememin nedeni de, her şeyin önceden planlandığı gibi bir paranoyayı 1.5 senedir ülkemde estirenlerin cahilliklerini ele vermektir.
Ebu Ali ile atışmamıştık ama zaten Esadın ölüm timleri buna fırsat bırakmadılar, Ebu Ali/Hasan Şahab birkaç hafta sonra 3 küçük çocuğuyla birlikte bir akrabasının evinde öldürüldü. Baskının tüm detayları anlatılırken bir şey dikkatimi çekmişti ki, Ebu Ali oğlu, Alisiyle birlikte can verirken, kalabalık gelen katillere atacak bir el bombası bile yoktu.
*****
O röportajda bulunlardan birisi de Deraya çok yakın olan Nevada direnişi başlatan gençti.
Düğünlerde Araplara mahsus bir âdetle kılıç dansı oynayan genç, Derada işkence gören gençlerin arkadaşıydı ve Cuma hutbesinde bu gençlere küfür edip Allah-Suriye-Beşşaru Bes (Suriyeye Allah ve Beşar yeter) diyen imama kızıp Allah ve Resûlunun adının yanına nasıl bunları koyuyorsun? deme cüretini göstermişti. Kendisine sus köpek diyen imamın yanına çıkıp attığı kafayla birlikte olaylar Nevaya da sıçramış ve halk direnişe geçmiş, güvenlik moboları devrilmişti.
Zahar isimli bu çocuk da benim olayların Emperyalistlerin eliyle yapılmadığına şahitliklerimdendir zira gençti, nişanlıydı, ABD ve İsraile söverdi, her şeyi rastlantı eseri karşılaştığımız Halepteki bir mekânda anlattı ve silahlı insanları gördüğünde korkmuş, gitmek istemişti. Hayatım boyunca o imama attığım kafayı asla unutamayacağım der, dururdu; sanki beni şahid kılmak istiyordu.
Radikalden Fehim Taştekin, sonraları BAAStan izinli olarak yaptığı Dera ziyareti sırasında çocuğun birisinin Bize Şeyh 500 lira (17 Türk Lirası) para verdi dediğini yazdı.
Kara-propagandanın ve yalanın boyutları ürkütücüdür ama daha da ürkütücü olan, bu gibi isimlerin Ortadoğu uzmanı olarak halka hitap etmelerine izin verilmesi değil mi? Korkunç.
Hangi anne çocuğunun 17 lira için ölüme yollanmasına izin verirdi ki Suriye Anneleri versindi
Hüsnü Mahalli, Fehim Taştekin ve onlara bu haberi hazırlatanlar, belli ki Halkın onuruna inanmıyorlardı
*****
Ve sonra Cebel-i Zaviyeye geçtik. 100 veya 200 bin kişi nüfuslu, köylerden ve tepelerden oluşan bir yerdir ve Hama-İdlib çaprazındadır. Burada günlerce direnişçilerle kaldım. Suriyenin ilk kurtarılmış bölgelerine hazırlıklar yapılıyordu. Kaldığımız yerin arkasındaki köy Alevi köyüydü. Onların adına düşünüp ispiyonlanırlar zannıyla Tedbiriniz var mı? diye sorduğumda kısa bir şaşkınlıktan sonra cevapları şuydu:
-Sen Türkiyeden geldiğin için bunu soruyorsun. Buraları, Suriye Halkını bilmiyorsun. Biz iç içeyiz. Kimseye gidip tehdit edemeyiz, gidin diyemeyiz, zaten gerek de yok, bir şey yapmazlar.
Üstelemiştim.
Silahı eline aldıysan arkanı da sağlama alacaksın, bu böyledir. dediğimdeki cevapları da harfiyen:
- Senindemek istediğini anlıyoruz, haklısın da ama biz silahlı 2-3 araçla gitsek korkarlar, yanlış anlarlar, biz Suriyede sadece Esad Rejimine karşıyız. Biz BAASın tamamına bile karşı değiliz. BAAS bile kalabilir belki konuşuruz ama bu yasalar değişmelidir, bu yönetim gitmelidir, bizim bu köylerle, Nusayri halkla hiçbir işimiz yok. olmuştu.
Bu konuşmayı yapanlar da Ebu Muhammed ve Ebu Hüseyndir.
İkisi de halen bağlantıda olduğum insanlardır, dilendiği zaman bir röportaj daha yapabiliriz.
Direnişçilerle birkaç gün geçirdikten sonra benim gazeteciden önce yazar olduğumu fark ettiler.
Kuran araştırmalarımızdan birkaç örnek verip Hanif olduğumuzu ve Hanifliği anlattığımızdaysa, namazlarda İmam değişti, kapıdaki korumalar kaldırıldı. O zamana dek istim üzerindeydiler. Zaten ne cesaretle buraya geldin? sorusunun cevabını alamamaları, Şuara Suresi 227.ayetle olan münasebetimizi uzun uzun anlatana kadar direnişçilere dert olmuştu, atlattılar.
Bu gazeteciden çok yazar kimliğimizin idraki üzere, halka hitab etmemi istediler. Ettim ve bunlar Afemya, Cebeli Zaviye ve Maaratul Numan Meydanlarıdır. Buralardaki görüntülerimi yayınlamıştık.
Bu zamanlar, Tayyip Erdoğanın İkinci Hamaya izin vermeyeceğiz! gibi daha sonra gereğini yapamayacağı o büyük sözü söylediği ve direnişçileri sevindirdiği zamanlardı. El Cezirede Clinton-Sarkozy ve Erdoğan üçlüsünü gösterip Biz bu 2sini istemiyoruz, Erdoganı istiyoruz. derlerdi.
*****
Bu yazıyı kaleme almadan birkaç saat önce Deralı büyük bir aşirete bağlı bir İngilizce öğretmeniyle iftardaydım. Ben bilmeme rağmen biraz da meclistekilerin duyması için, ona Derada Türkiyeye ve Erdoğana bakışı sordum. Cevap üzücüdür.
Türkiye Medyasında bir kanat Erdoğanın Suriyeye yardımını istemiyor iken diğer bir kanat da Esadın katliamlarını kınamakta ve yardımlarla övünmektedir. Oysa şimdiye kadar hiç kimsenin itiraf edemediği bir konu var:
Halep, İdlib ve Hamadan aşağısındaki Suriye Halkının hiçbir ferdi Türkiyeye ve Erdoğana bir sempati besliyor değildir. Bilakis, öfke nefret boyutuna yaklaşmaktadır. Saydığım 3 şehir de buna istisna değildir ama yaralıları buradan Türkiyeye geldiği için daha temkinli konuşmaktadırlar.
Buna neden de Türkiyenin silah vermemesi ve tampon bölge oluşturmamasıdır. Dileyen Suriyenin direnen şehirlerinden birer muhatap bulup durumu sorabilir, alacağı yanıt Erdoğan bizim için bitti, bizi Esadla yalnız bıraktı. Hep konuştu, sözler verdi ama asla bir şey yapmadı. Zaten Esadla da samimiydi, kafamız karışık türü cevaplar olacaktır.
Erdoğanın Kemalist Sistemle olan mücadelesi, tam bu esnada Rusya ve İranla olan dengeler, İsrail-ABD ekürisinin İslamî bir hükümet istemediği için silaha da tampon bölgeye de karşı çıkması, on binlerce şehid veren ve ezilen Suriye insanlarını ilgilendiren şeyler değildir ve hem ilk Ağustos2011 hem Mart2012 girişlerimde anlattığımda da aldığım cevap:
-O zaman neden söz verdi? Neden bizim üzerimizden konuştu? Neden gizlice silah göndermedi?
türü cevaplanması zor sorulardı
*****
Suriye Devriminin ilk döneminde Adnan Arur müşkülattan sayılıyordu. Adını sorduğumda koro halinde tüm direnişçiler Bizim onunla onun da bizimle alakası yoktur diyorlardı. Selefilerle alakalarının olmadığının altını çizerlerkenki durumları çocuksu bir saflıktaydı. Rejimin propagandalarını ezberlemişlerdi. Talepleri ne liberallerle uyuşacak denli geniş ne de El Kaide ile uyuşacak denli giriftti.
Eğitim, askeriye ve ticarette herkes eşit olsun. Şaliş, Esed ve Mahlouf aileleri ülkeden gitsin ve mal varlıklarına el konulsun. Sonra da seçimler yapılsın, halk kimi isterse şartsız o gelsin.
Tabi buraya gelene dek ise, Hama şehri tanklarla dövülürken reform beklenen Esad 3 meclis konuşmasında da halkla dalga geçmiş, salonun değişik yerlerinden kalkan tiyatrocular soytarılıklarını yapıp Kralı güldürmüş, alkışlar arasında yerlerine oturmuşlardı.
Barışçıl gösterilere Kanas mermilerini ve reform için gözüne bakılan Esadın alaycı sırıtışlarını unutanları dinliyoruz biz 1 senedir de, Türkiye gerçekten lobicilik için off-shore rahatlığında bir ülke.
*****
Döndükten 1 gün sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Esadla konuşmak üzere Şama gitmiş, görüşme uzun sürünce Esad rest çekti, tehdit etti gibi dedikodular atılmıştı. Davutoğlu ise, Son hatırlatmamızı yaptık, biz sonunun iyi olmasını isteriz. demiş daha sonraki demeçlerindeyse Benim gitmemden başka Başbakanımız 5 kez farklı zamanlarda arayarak sağlıklı bir şekilde görevden ayrılması ve yeni sürece geçilmesi için çözüm ortaklığı yapmasını teklif etmiştir, reddedilmiştir. demişti.
*****
Biz ABDyi, NATOyu istemiyoruz! Biz Türkiyeyi istiyoruz! Silah istiyoruz!
Sınırdan 5 değil 50 kilometre hatta Şama kadar tampon bölge istiyoruz! Olmazsa 5 de yeter bize, o güvenli bölgeye karılarımızı, çocuklarımızı koymak istiyoruz!
Erdugan gelsin, gelmeyecekse yardım etsin, bizi bu zalimden kurtarsın.
İlk gidişimde bunları dinledim.
Hatta ve hatta bölgeye ikinci gidişim olan Mart2012de de bizzat Hamanın yeni komutanı Yüzbaşı Cemil Radundan da yine harfiyen bunları duydum ve görüntüledim.
Maalesef Türkiye Medyasındaki haber karartması nedeniyle asla sağlıklı bir şekilde halka ulaştırma imkânımız olmadı.
Zira misalen ikinci gidişimde Anadolu Ajansının müdürü Kemal Öztürk bile konuşmaları gördüğünde Bunlar sıkıntılı, sansürleyelim dedi.
İlkinde de ikincisinde de ne Cihan Haber Ajansı ne AA ne başkası videolara rağbet göstermedi.
Hiçkimse Suriye Gerçeklerini çıplak kabul edemedi bu ülkede ve bunun istisnası yok.
İktidarın asalaklarından solcusuna, faşistleşmiş sosyalistinden ülkücüsüne, milliyetçi dincisinden liberaline kadar, Suriye Devrimi Türkiyedeki herkese ağır geldi, kaldırılamadı.
Olduğu gibi kabul edemedi kimse ve zannına çekmeye çalıştı, olmadı.
Oysa, AnalizMerkezi.com olarak biz her şeyi olduğu gibi çektik ve kabullendik.
Suriyedeyken silahların arasına girip direnişçilere Nusayrilere sabretmelerini ve asla sivilleri öldürmemelerini, NATOyu ve ABDyi asla istememelerini uzun ve mırralı sohbetlerde anlattık.
Döndük Türkiyeye, oradan liderleri evlerimize kadar misafir ettik ve bunlardan birisinin hırsız olduğunu tespit ettiğimizde ise yine Suriyedeki Özgür Ordu birimlerine ses kayıtlarına varıncaya kadar delilleriyle ilettik, direnişten el ayak çektirdik. Asla Suriye Direnişinden 20 milyon Peygamber çıkarmalarını beklemek ya da bekler gibi yapmak işlerine girmedik, girenleri fark ettik.
Gelelim Nurettin Şirin ağabeye
Üsluba dair bir sözümüz olsun ki, her ne kadar sanıyorum 2 senedir görüşmesek de, ben bu zamana kadar istisnasız daima kendisine ağabey dediğim için, burada ad-soyad vererek sanki yazardan yazara atışmaymış gibi bir üsluba girmeyi dilemiyorum. Kendisinin yaklaşık 1.5 senedir Suriyenin delikanlı çocuklarının şanlı devrimine karşı olan duruşu ve yönettiği sitesinin yalan ve yanlışlarının tamamı bizce malumdur ama bunlara rağmen Nurettin Şirin bizim için ağabeydir. Benim için takdire şayan bir direniş azmi olan bu insanın samimiyetine de şahidim ama Allah onu Suriye Devrimine gösterdiği umarsız karşı duruş nedeniyle avf etsin, dua ederim. Gün gelir belki bizim de yanlışımız olur, o zaman onun kardeşim demesini bekler, duasını isteriz.
Ama bu konuda Kenan Çamurcu gibi bir tipin yan çukurundan konuşmak, kendisine suret-i katiyede yakışmadı. İsimlerini aynı cümlede anmaktan bile hicab ederim zira bilirim ki İranlıların Anıtkabiri ziyaret etmelerini temenni edecek denli omuriliği yamulmuş kakofoni ve dezenformasyon üstadı bir amorfist bir yanda, Ulusal Tvye bile çıkmayı reddeden Nurettin Ağabey diğer yandadır. Ne ki, mevzumuz üzerine pozisyonları aynıdır, son tahlilde durum budur.
Bu itibarla, şöyle diyordu Nurettin Ağabey:
Birileri bunu belki ironi şeklinde göreceklerdir ama, İslam Cumhuriyetini destekleyip savunan bir Müslüman olarak bütün samimiyetimle diyorum ki; "İran Suriyeden elini çekmelidir!"
Bunu dememin sebebi, Suriyede, Suriyeli olmayan hiçbir dış gücün ne eli ne ayağı ne de ne parmağı olmasın. İran, İslam kanunlarıyla yönetilen bir İslam Cumhuriyeti de olsa, Suriyedeki iç gelişmelerin ve hadiselerin dışında kalmalıdır...
Gelin İran Suriyeden çık dediğimiz kadar, Amerika Suriyeden çık İngiltere Suriyeden çık Fransa Suriyeden çık Suudi Arabistan Suriyeden çık Katar Suriyeden çık Türkiye Suriyeden çık diyelim
CIA Suriyeden çık MI6 Suriyeden çık diyelim
Ağacan!
İran demişsin, sen 'elini çeksin' derken Özgür Ordu yakaladığı İranlı generallerin rütbelerini ve isimlerini açıklayarak İranı rezil etti. ABNAnın da sana aldığı tavra bakılırsa, söylediklerin gayet romantik dileklerden öte gitmez. Senin desteklediğini beyan ettiğin İranın, 24 bin şehidin katillerinin tetik ortağı olması hasebiyle, Suriye Halkı için artık İslam Cumhuriyeti falan olmadığını, artık tüm Suriyede NasrallaH yerine 'NasrallaT' denildiğini hatırlatırım.
Amerika demişsin, ABDnin Suriye silahlarının önünü kestiğini herkes bilir, ortada silah yok diyoruz ama neden anlamazdan geliyorsunuz, bilinmez; kime sorsan elindekini gösterir, eski ve yetersizdir.
Petrolsüz Suriyede Hazar Tayran/Uçuşa Yasak Bölge yapmayanlar, Libya Petrollerinin akbabalarıdır.
Mustafa Şeyhin yaptığı açıklamayı da okumuşsundur, ABDnin Devrim silahlarına set çekmesi bilinirdi, açıkça ifade edilmiştir. Doha Silahlarını, daha önce Libya Silahlarını, alakalı herkes bilir.
Ayrıca şunu da söyleyeyim, ABD hiçbir şey yapmıyor değildir.
Bundan 1 ay kadar önce, ABDli ve İngiliz 2 generalin Hatayda oldukları ve onlarla gizlice görüştürülebileceğim, yüzüme söylendi.
(Aynı saniyede reddettiğimi eklememe gerek var mıydı?)
Bunların burada işi yok! Yazın, bunlar Suriye Direnişine zarar verir, verilecek askeri sırları ve direnişteki durumu MOSSADa bildirir ve tabii ki Mossad da Esada yetiştirir. demiştim.
Ben öyle dememişim, geçen hafta telefon geldi ve harfiyen dediğim durumdan şüphelenildiğine, bu Emperyalist generallere bildirilen neresi varsa Esadın uçakları tarafından bombalandığına dair
Türkiye Suriyeden çıksın demişsin ve ben de diyorum ki, hakikatliysen ara içerideki İranlı adamlarınızı ve sor, Direnişçiler Türkiye için ne düşünüyor?
Benden değil kendi muh-a-birlerinden duy, öğren
İstersen Özgür Ordu liderlerinin ve halkın Türkiyeye bakışlarıyla alakalı son durumu almak üzere, bir tele-röportaj yapayım ve birinci ağızdan kayıtlı şekilde şahsına ileteyim?
Tabi sen Hatay kamplarındaki generalleri kaale almak isteyebilirsin ama üzgünüm, sizi Suriye Gerçekleri ile tanıştırayım ki Suriye Direnişinin büyük bölümü Suriye varken Türkiyede sığınan ve yaşayan generallerden de Türkiyeden de haz etmiyor.
Bunu biraz içim acıyarak söylüyorum çünkü hem Suriye Devrimine inanıyorum hem herşeye rağmen Türkiye düşmanlarını deşifre ve analiz ediyorum ama acı vakıa bu!
20 bin lira maaşla Anadolu Ajansının başında olan adam, Humusa 1.5 seneye yakın zamanda 2 muhabir göndermeyecek, gidip gelen gazeteciye yapılan Erdoğan sözünü tutsun! Silah istiyoruz!açıklamalarını ve hatta hiçbir şeyi yayınlamayacak, hatta gidene de iftiralar atılacak, işler sansürlenecek, Suriye Halkının ve Direnişinin sesi kısılacak ama bunlar da öğrenilmeyecek?
Bunun için mi ayda 30 kişinin maaşını tek başına alır bir insan?
Bu duruma mı sen şimdi Türkiye Suriyeden elini çeksin! dedin ağacan?
Şurada Özgür Ordu defacto bir mıntıkayı âzili/tampon bölge kurana dek, 20 haber kanalının hiçbirisinden 2 muhabir Şama, İdlibe, Deraya, Deyrez-Zora, Lazkiyeye gitmeyecek ama sorarsan Başbakanından muhabirine herkes Suriye Devrimini destekliyoruz, halkın yanındayız. diyecek ve Suriye Halkı da bu tiyatroyu yiyecek öyle mi sanılıyor? Sen de mi böyleymiş gibi yapıyorsun ağacan?
O zaman çadırlardaki Erdoğana tepki neden örtbas ediliyor?
Neden Suriye Halkının üzerinden prim yapılmaya çalışılıyor?
Aynısı Türkiyeye yapılsaydı ne olurdu?
Sahi, biz Kurtuluş Savaşı veriyor olsak ve komşudaki başbakan bize artık komik gelen ama bizim hakkımızda ürettiği vaatlerini arka arkaya konuşup konuşup dursaydı, sinirimiz bozulmaz mıydı?
Bozulurdu, bozuldu ve ben bunu en net olarak İdlibte bir birliğin komutanı tarafından fırçalandığımda anladım! Mart ayındaki gidişimde ne zaman ki Min Türkiye (Türkiyedenim) dediğimde YALLAH YALLAH! KEZZAB ERDOGAN! (Defol! Yalancı Erdoğan!) ve fazlası denildi, ne zaman ki beni tanımayan silahlı bir emir kaşlarını üstüme çattı, o zaman anladım ki Türkiyeden olmak Suriyede avantaj değil dezavantaj!
Şimdi sen hangi Türkiyenin ne elinden bahsediyorsun Nurettin abi?
Sınırdan birkaç yüz kaleşnikof geçti denilir, bilirsin, sen direniş nedir, onu da bilen insansın, tanka karşı kaleşin tükürük gibi bir şey olduğunu söylemem, sana ayıp olmaz mı ağacan?
Sonra 17 ay olmuş, birkaç piyade tüfeği geçeliyse 2 ay yok, 20 bin şehidi nereye koyacaksın ağacan?
Oysa Hizbullah ve İran eğitmenlerinin Suriye mesaileri 1.5 senedir malûm?
Niyetine bakıp güzel düşünmek istedim ama o da ne!
İran, Türkiye, ABD, İngiltere, Fransa, Suud, Katar Suriyeden elini çeksin!
Nurettin Şirin Ağabey!
Senin listede eksik, yazıda mantık kurgusu var ağacan!
Her gidişimde anlatılan, Suriye Halkının repliği olmuş bir paragraf söz var:
Bu bizim Kurtuluş Savaşımız ve Esadın daha önce bizi işgal eden Fransadan farkı yok!
Fransızlara karşı olduğu gibi şimdi de Esada karşı Sevra (Hakkını alana dek süren isyan/devrim) içeren marşlar yazdık!
Fransızlara karşı bayrağımız olan siyah-beyaz-yeşilin ortasına -2 değil- 3 yıldızı geri koyduk! Golanı verip başımıza İlah kesilenlere 40 sene iyi bile dayandık! 82deki Hama Katliamını ve sonraki hiçbir şehidimizi unutmadık! Şimdi 40 seneden fazladır her şeyimizi hortumlayan Esad, onun dayısının oğlu Şaliş ve amcasının oğlu Mahlouf Aileleri mal varlıklarını bırakıp gidene, bu diktatörlük düşene dek, ölsek de dönmeyeceğiz. Ölmek var Zillet yok!
Nurettin Ağabey!
Sen de herkes gibi bir şeyi unuttun
Esad ve Ailesi Suriyeden Elini Çeksin! demeyi unuttun ağabey
İsraile karşı İran-Suriye-Lübnan hattından söz ederken, Humeyninin1982 Hama Katliamına neden sessiz kaldığını açıklamayı da unuttun ağabey
Fransa Suriyeden elini çeksin! tabi ama Devrimcileri Emperyalizmin kuklası yaparken, 1979da Humeyniyi taşıyan uçağın neden İrana Fransadan geldiğini açıklamayı da unutmuşsun ağabey
İngiltere ve MI6 tabiî ki Suriyeden elini ayağını çeksin, tabi de, Humeyniyi Şehitleri Kabristanına götüren helikopterde yanında oturan BBC Muhabirini izah etmeyi de atlamışsın Nurettin ağabey
İman ve kalem sahibi bir Hanif olarak bizim Emperyalizmin hiçbir elemanını Suriyede görmek ve duymak istemeyeceğimiz bilinir, bu zaten böyledir ama buna ne Rusya ne Çin ne İran ne de Lübnan istisna değildir!
Bu işin doğrusu, en başından beri dediğimiz gibi, Azınlık İktidarı Esad Diktatörlüğü Suriyeden Elini Çeksin demektir ve Emperyalizm Paranoyası yayılmak istenirken hatırlatalım ki Devrimcilerin yüzüne karargâhta söylediğimiz söz, Amerika veya NATO mu daha şerlidir yoksa Esad mı, siz bilemezsiniz Allah bilir, o yüzden asla işinizi başkalarına bırakmayın şeklindedir.
Nurettin Şirin Ağabey ve Fikirdaşları için duam,
Kudüse gidecek yol Şamdan geçer! diyen direnişçilerin kabul edeceği bir tutum takınmak yerine sabıkalı katil BAASın stratejik işbirlikçisi İrana arka çıktınız ve Suriye Halkını kaybettiniz.
Bir halk katledilip, devrim üstüne oyunlar ve diktatoryal kâbus sürerken, sıkışmış askerlere Özgür Ordu artık acıyıp, her kesimden insanların anaları ağlarken, sizin Esad Suriyeden Çekilsin demenizi hangi faktörler engelliyorsa, Allah size bunları devirmeyi nasib etsin.
www.twitter.com/tezcanfatih