bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

TSK-PKK VE 7 YARGI

 Tarih: 30-11--0001 00:00:00
Fatih Tezcan

 

 

 

 

1.PKK, ABDULLAH ÖCALAN’I MUHATAB ALDIRMAK İSTİYOR!

İlk bakışta doğru gibi görünen yanlış bir analiz.

Sebebi ise şu:

Siyasi irade, bu kararı almaya kalkarken ‘toplumsal mutabakat takıntısı’na kapılmasa da, arkasında ortalama bir halk desteği arayacaktır.

Oysa halk, özellikle İsrail’in Mavi Marmara Katliamı’ndan sonra, kafası karışıkları hariç tutar veya İHH eleştirilerini ‘duruşu bozmayan çıkışlar’ olarak nitelersek, uzun zamandan beri ilk defa Türkü, Kürdü, Ulusalcısı, Liberali, sağcısı, solcusu ile ortak noktada buluşmuştur.

Bu ortak noktada her renk olmasına karşın Milliyetçi-Muhafazakar tonlar ağırlıktadır.

İşte atmosfer buyken, ‘Abdullah Öcalan’ı muhatap almak durumundayız’ gibi bir duruşu değil Erdoğan Hükümeti, Atatürk Hükümeti olsa yine halka kabul ettiremezdi.

Daha değişik bir söylemle, halk bir şekilde ‘ne yaparsanız yapın bitirin’ noktasına çekilebilse dahi, müteharrik unsurların provakasyonları ve milliyetçi uçların propagandaları, girilecek bu ilişkiyi, hükümetin son icraatı haline getirmeye yeterliydi.

Kısacası, amaç bu gibi görünse de değildir.

2.PKK-ABD BAĞLANTILARI DEVREDEDİR. AMERİKA’YA BİR HAFTADA 2 HAYIR (İran ve Afganistan) DİYEN ERDOĞAN’IN BURNU SÜRTÜLMEKTEDİR!

Doğru.

ABD’nin, o bölgede 250 PKK’lının toplanmasını, 3 hakim tepeden saldırı tertiplemesini uzay teknolojisiyle görmemesi veya duymaması imkansız.

‘Anlık bilgi paylaşımı’ denilen irtibatın saatlere çekilmesi konusunda Türkiye’nin ricacı olduğunu anımsatıyorum.

O irtibat anlık değildir, günlüktür.

Oysa bir insan saatte 6 kilometre, bir militansa bölge coğrafyasında daha fazla yol kat edebilir.

Günümüzde 4-5 kişilik timlerle gezen PKK’nın 40-50 timinin birleşmesinin ABD bilinmemesi imkansızdır ve burada bir ‘kulak çektirme’ operasyonundan söz edebiliriz.

Girişlerin Irak’tan olması, Türk askerlerinin başlarına çuval geçirilmesi olayından sonra Kuzey Irak’taki Türk İstihbarat faaliyetlerinin nasıl zayıfladığının bir ispatıdır.

Bu bağlamda bu TSK’nın en büyük sıkıntısıdır.

O çuvallar, güvenlik için değil, bölge insanına ‘Türkiye’nin nasıl da ABD karşısında ezildiğini’ göstermek ve tamamen güvene dayanan istihbarat faaliyetleri noktasında Türkiye’yi sıfırlamak için geçirilmişti.

3.PKK-İSRAİL BAĞLANTILARI DA DEVREDEDİR. İSRAİL ‘BANA KAFA TUTMAYI BIRAK, SENİ OLDUĞUN YERDE HEM DE ORAYA GELMEDEN VURDURABİLECEK GÜÇTEYİM’ DEMEKTEDİR.

Doğru.

Bu noktada, İskenderun saldırısının ‘İsrail-Pkk Bağlantısı’ adına milat kabul edilmesi görece olumlu ama realite adına gecikmişliği açısından üzücüdür.

MOSSAD, çok uzun yıllardır, ‘hükümetleri hizaya çekmek’ ve ‘İsrail’in gücünü göstermek’ adına bölgede faaliyettedir.

Kızılderili katliamı başta olmak üzere yüzlerce global katliamı olmayan bir ABD, Çeçen katliamları olmayan bir RUSYA, Güneydoğu sorunundan muzdarib olmayan bir TÜRKİYE, varlığını gaspa, işgale ve katliamlara borçlu olan İsrail için kabus gibi bir global baskı demektir!

Vurmayı veya bağırmayı bıraktığı an bölgede istenmediğini bilen İsrail’in bu tavrı kendi içinde tutarlıdır ancak, ‘Ankara Genelkurmay’da ABD Kozmik odasından sonra İsrail kozmik odası da mı var?’ veya ‘Bu odadakilerin samimi dostları, güneydoğudaki operasyonları yönetenlerse bu duruma ne yorum yapılabilir?’ gibi sorular kafa konforlarını bozmaya yeterlidir.

Yine uzun zamandır hem ABD hem İSRAİL, PKK’yı ‘bölgesel bir direniş örgütü’ hüviyetinden çıkarıp, ‘Stratejik ve kullanışlı bir Ortadoğu Örgütü’ profiline dönüştürmekte kararlıdırlar.

Türkiye’ye istihbarat destek kısıtlamalarından örgüte direkt ve dolaylı yardımlara kadar pek uzun bir faaliyet çizelgesi olduğu, ne zaman bilinmez ama mutlaka ortaya çıkacak bir realitedir.

ABD tarafından Ege’de kasten ve kaptan köşkünden vurulan fırkateyn’den tutun da iç güvenlik timlerinin mucidi Eşref Bitlis’in helikopterine kadar yüzlerce(RAKAMLA 100’LERCE) saldırının arkasında ya CIA ekipleri ya MOSSAD timleri ya da bunlar tarafından onore edilmiş ‘maşa’ PKK timleri vardır.

Ne ki, burada şu ‘maşa PKK timleri’ni açıklamak sağlıklı olacaktır.

PKK liderliğinde şu anda Abdullah Öcalan’ın olduğunu söylemek sadece konuya çizgi-film düzeyinde bir yaklaşımdır.

Öcalan sadece manevi liderdir.

Esasen başta, Öcalan’a göre askerî bilgileri çok üst düzeyde olan eski BOTAN sorumlusu Murat Karayılan ve Cemil Bayık var.

Bu kimliklerin, bilmedikleri veya  yapamayacakları herhangi bir askeri operasyon bulunmamaktadır.

4. BAHÇELİ: OHAL İLAN EDİLMELİDİR!

Yanlış.

‘Kurt, dumanlı havayı sever’ sözü rüştünü bir kere daha ispat etmiştir.

Nedeni ise, Bahçeli de bilir ki, OHAL’i tatbik edecek olanlar Marslılar değildir.

Her gün onlarca arkadaşları can veren askerlerdir. İnsan unsurunun adalete sığmayacak tatbikatlarının şu an bölgede ne gibi yıkımlara yol açacağı görülmelidir.

OHAL, ancak durumu hangi noktadaysa daha fazla kangren yapmaya yarayacak ve örgütün seçimler öncesinde hükümeti kötületmek maksadıyla kullanacağı bir numaralı isteği olabilecek bir taleptir.

5. TSK ÇOK GÜÇLÜ VE YENİLMEZDİR OYSA PKK İSE BİR KAÇ EŞKIYADAN İBARET BİR SÜRÜDÜR.

Yanlış.

Askeriye yani Genelkurmay da artık kendi içinde zaaflara sahiptir.

Bir çok saldırı (Reşadiye, Dağlıca vb.) sırasında da kamuoyunca farkedilmiştir ki, TSK, başta istihbarat olmak üzere, operasyonel güç ve saldırı karşılama noktalarında çok stratejik açıklara ve eksikliklere sahiptir.

Bunlara siz, derin devlet ideal ve bağlantılarını, ABD müdahalelerini, İSRAİL temaslarını ve sair faktörleri enkelediğinizde, ne ki hiç telaffuz edilmeyen ama sorunda başat rol oynayan KEMALİST DİKTATORYAL PERSPEKTİF’i iyi belirlediğinizde, Genelkurmay’ın hiç de öyle dışarıdan abartıldığı üzere durumu ihata edici bir profilde olmadığını idrak edebilirsiniz.

Kaldı ki zaten 15 Ağustos 1984’ten bu yana geçen 26 senede gelinen nokta ortadadır.

Bu noktada, örgütün kendine güveninin tam olduğunu görmek için, Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 32.Gün adlı tv programındaki beyanatını hatırlamamız yeterli olabilir:

“100.000(Yüz bin) kişiyle de girseniz Kandil’e bir şey yapamazsınız!”

Bu, bölge coğrafyasını ve sair etkenleri bilenlerin zaten malumudur.

Ancak bunu bir genelkurmay başkanının ulusal bir kanalın canlı yayınında telaffuz etmesi, durumu yeterince ortaya koyucudur.

Bütün bunlara rağmen ‘Kandil’i neden vurmuyoruz? Haydin Kandil’e!’ söylemlerine sarılmanın neden amorf kaldığını açıklayabilmişizdir sanıyorum...

Diğer yandan, önceki ifadelerimizi tekrar anımsatabiliriz:

PKK’nın başında, belki de Öcalan’a göre askerî teorik ve pratik bilgileri çok üst düzeyde olan eski BOTAN sorumlusu Murat Karayılan ve Cemil Bayık olduğu biliniyor..

Bu kimliklerin, bilmedikleri veya  yapamayacakları herhangi bir askeri operasyon bulunmamaktadır.

Eksik kaldıkları teknoloji ve lojistik konularında da aldıkları ‘dış ve iç destekleri’ düşündüğümüzde, ‘bir kaç eşkıya’ söyleminin 30 sene evvelinde kalan bir nostaljiden başka bir geçkelik taşımadığı aşikardır.

6.BDP (Kapatılan DTP’nin yerine kurulan parti) PKK SÖZCÜSÜDÜR!

Hem doğru hem yanlış.

Doğru, zira telaffuz edilmeyen veya görülmek istenmeyen gerçek şudur ki, geçen yıllar dahilindeki süreçte uygulanan Kemalist bazı kasti dayatmalar ve buna paralel geliştirilen PKK propagandaları, bölgede hiç sonuç vermemiş değildir.

PKK, Guatemala’lılardan oluşmamaktadır.

Tabiki bölgeden dağa çıkan insanlarımız vardır ve geride bıraktıklarının kalkıp X bir partiye angaje olmaları, hele de gerilim yüksekken bunu yapmaları aklî değildir.

Manşetler, televizyon alt yazıları  ‘F-16’lar Kandil’i Vuruyor!’ yazdığında ‘Vay maaşallah, vurun tabi!’ kahkahaları da ‘Aboo! Acaba bizim oğlan ne eder şimdi ?’ ağlamaları da aynı memleketten yükselmektedir!

Bunu göremedikçe Türkiye’nin soruna ister radikal ister romantik herhangi bir sorun bulması söz konusu değildir.

Yanlış. Zira bu okumada ‘demokrasi’ unsuru yoktur. Demokrasiyi olumlayan veya karşı çıkan bir perspektifle değil, tamamen reel-politik açıdan bakarak konuşacak olunduğunda, eğer demokrasiye inanılıyorsa, BDP’nin o veya bu yoğunlukta muhatap alınması, gayet tabiidir.

Bu noktada dikkat edilecek husus, PKK ile halkı, ne özdeşleştiren ne de tamamen ayrıştıran bir yerde durulmaması gereğidir.

Aksi takdirde bölge insanı, tamamen PKK’nın ve seküler ideolojilerin, daha açıkçası Kemalizm’in Kürt Versiyonu’na teslim edilmiş olacaktır.

Abdullah Öcalan’ın avukatı Kaplan’ın dahi dillendirdiği, Güneydoğu’nun İslam’dan uzaklaştırılması projesinin, onca dram-trajedik vakıaya rağmen, ileride bu olumsuzlukların çok daha beterlerine sebebiyet verecek bir şablon olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamının sekülerleştirilmesine çaba gösterildiği son bir asıra bakıldığında ispata lüzum bırakmayacak nispette geçerli bir saptamadır.

7. VARSIN ÇÖZÜM OLMASIN! YETER Kİ KAN YERDE KALMASIN!

Yanlış.

Bu çözümsüzlüğün en büyük taliplisi

a.Bölgede büyüyen Türkiye gücünün tüm kontrolünü elinde tutmak isteyen ABD ve AB,

b.Kökleri nedeniyle uzun yıllardır gizlice ama son süreçte açıkça Türkiye’yi kendisine ‘yakın tehdit’ olarak algılayan İSRAİL,

c.Varlığını Türkçü-Irkçı-Milliyetçi akımlara ve provakasyonlara borçlu olan ve bunun dışında bir plan, proje, okuma ve vaadi bilinmeyen GİZLİ IRKÇI- AÇIK MİLLİYETÇİ KANAT,

d.Ulusalcı analizcilerin körleşmesine rağmen gördüğümüz, ‘bölgenin seküler iklimi solumasını birinci derecede öncelik’ kabul eden KÜRT IRKÇISI- İSLAM DÜŞMANI KANAT,

e.Devletin kurucusunun da asker olmasından başlayan mantık silsilesinde, kendisini daima ‘rejimin bekçisi’ olarak tanımlatmak isteyen MİLİTARİST GÜÇLER,

f.Bu odakların tamamına ya sızmış ya da stratejik işbirliklerine girmiş ve bazı önemli kontrol noktalarını ele geçirmiş olan DERİN YAPILANMALAR’dır.

İşte bu altı odağın tamamının işine gelen tek şey : Kan ve gözyaşının devam etmesidir!

8. DİN OLGUSU ÇÖZÜME YETERLİ MİDİR?

Aslında özünden ve doğasından koparılmış din anlayışı hakim olmasa, elbette ama maalesef bu noktada itiraf etmeliyiz ki, 14 asırdır kodlarıyla oynanan ve \'hak\' temelli yaklaşımdan \'güç\' temelli davranışa çevrilen paradigmalarıyla din olgusu kendi özü itibariyle ideal seviyede çözüme katkı olsa da şu tatbikatıyla yeterli değildir.

Türkiye insanı, sadece geçmiş bir asırlık Kemalist baskı nedeniyle değil, öncesindeki Osmanlı Sarayı uygulamaları nedeniyle de, sorunlara ‘güç temelli’ yaklaşıma alışmıştır.

Bu bağlamda müslümanlığına toz kondurmayan bireylerin ve oluşumların dahi, gayet rahatça faşizan çözümlere göz kırptığı ve sarıldığı görülebilmektedir.

Oysa evladının adını, köyünün değişmiş tabelasını, velhasılı tüm haklarını isteyen bir halkın, Müslüman olması şart değildir.

Bunlar ve çok daha fazlası, her kim olursa olsun karşılanması gereken değerlerdir.

Esasen bunu söyletmesi gereken de Din\'dir ama ifade ettiğimiz \'insan eliyle yapılan haksız frekans ayarları\' nedeniyle Din, bir tahakküm aracı olarak da kullanılabilmektedir.

Ancak dikkat edilecek olursa görülür ki, herşeye ramen, üst maddedeki şer odaklarının tamamının istemediği, işine gelir bulmadığı, kötülediği ve engellediği çözüm, PKK SORUNUNA İSLAMÎ ÇÖZÜM’DÜR.

1071 olarak bilinen ancak esasen 13.asrın ortalarından sonrasına tekabül eden tarih diliminde bölgeye giriş yapmış olan Türkler ile bölgedeki varlıkları çok öncelere dayanan Kürtler’in harcı daima İslam olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde ‘diktatörlük’ demek mubalağa olsa da gayet mutaassıbkârane nitelenebilecek uygulamalar dahi bölgede etki-tepki psikolojisini uyanık tutmuşken, Kemalizm’in Lozan Anlaşması sonrasında uyguladığı seküler ve dinî baskı altına almaya yönelik diktatoryal politikalar, Lozan öncesinde Mustafa Kemal adlı Osmanlı subayından aşiret reislerine gelen rica mektuplarını gayet iyi bilen halkı, daha o dönemden başlayan isyanlara itmiştir.

Devletin kurucu iki unsurundan birisi olarak Lozan’da adlarının geçmesine bizzat kendileri lüzum görmeyen ve ‘İslam kardeşliği’nin altını çizen Kürt aşiret liderlerinin, Halifeliğin kaldırılması ve sonrasındaki laiklik anlayışının devlet terörüne dönüştürülmesi noktasında verdikleri tepkileri iyi bilen Kemalist Askerî Elitlerin, PKK’nın kurulmasına ve palazlanmasına seyirci kaldıklarını ve sonrasında da tamamen bölgeden kazımaya yönelik dört başı mamur politakalar izlediklerini, siyasilerden bölgeye ‘ideolojisiz ve safiyane insanî politikalar’ götürmelerini istediklerini iddia etmek, sürece çizgi-film seyircisi düzeyinde yaklaşmak olacaktır.

Önce memleket insanının kodlarını anlamayı ve kabullenmeyi gerektiren bu okumada, Kemalizm ve PKK’nın geleceğe dair hiçbir projesinin işlerlik kazanabilmesi mümkün görünmezken, görece olumlu yaklaşan AK Parti Hükümeti’nin de nasıl Siyonist-Laik Kıskaca alındığı son Mavi Marmara katliamı-Yargı skandalı-Referandum sandığı hazırlıkları-Pkk saldırıları bağlamında gayet net görülebilen bir olgudur.

Bu noktada, çözüm için, biraz daha zamana ve ama mutlaka bu zaman dahilinde, örgütün belki de tek hayali kalan ‘halk arasında gerilim’i önlemeye ve azaltmaya yönelik faaliyet ve politikaların, ‘örgüt istedi hükümet yaptı!’ safsatalarına ve ‘kanlar yerdeyken ne kardeşliği?’ provakasyonlarına kulak asılmaksızın artırılmasına ihtiyaç vardır.

Ayrı bir toprak talebi olmadığını çok yıllar önce beyan eden PKK’nın, bu duruşu dahi halk arasında bilinmez veya önemsenmezken, Medya’dan Türk-Kürt Kardeşliği ekseninde bir şeyler beklemek safdillik olacağından, burada büyük yükün yazarların, siyasetçilerin, sanatçıların, kanaat önderlerinin ve Sivil Toplum’un sırtında olduğunu görmek ve göstermek, çözümde nesne değil özne olmak adına elzemdir.

Fatih Tezcan 

fatihtezcan@hotmail.com

KEMALİZM’İN KÜRT KANADI: ABDULLAH ÖCALAN VE PKK!

ACILIM CAPRAZ ATESTEYKEN İSLAMİ STK’LAR NEREDE?

ATAİST BOK! (+18)

LAİK KISKAÇTA İKİ KARDEŞ KAVİM!

 

 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI